YOLDAN ALMA
Eskilerin Avukatlar için kullandıkları bir deyimi vardı.
" İpten alma” diye.
İşinde iyi olan, kanunları iyi bilen, zorlu avukatlar için kullanılan bir deyim, idamla yargılanan adamı bile öyle bir savunur ki, cezadan kurtarır anlamını taşırdı.
İpten alma.
Gelelim şimdi ,yoldan almaya…
Kim kimi yoldan alır?
Düşünün.
On üç, on beş yıl okumuşsunuz. Başkente kadar gitmiş, elden müracaatınızı yapmışsınız, ve atanmanız için kararnamenizi beklemişsiniz günlerce.
Bu süre içerisinde güvenlik soruşturmanız aylarca sürmüş,” nihayet gözünüz aydın” , Erzurum, Horasan ,Mağaracık köyü birleştirilmiş sınıf öğretmenliğine atama kararnameniz gelmiştir.
Heyecan, merak, endişe, biraz korku, bilinmezlik...
Hemen toparlanmış, Diyarbakır’dan Erzurum’a ,oradan Horasan’a, oradan da Horasan’ın Sarıkamış’la sınır olan ilçenin en uzak köyüne gidip ,büyük bir hevesle göreve başlamışsınız.
Yalnızsınız, yemek yapmayı bilmiyorsunuz, altmış dört çocuğu , beş sınıfı bir arada okutuyorsunuz.
Üstüne üstlük üç yıldır köye doğru dürüst öğretmen gelmemiş, gelen de kalmamış.
Siz Kürtçe bilmiyorsunuz, çocuklar Türkçe bilmiyor.
Türkçe bilen varsa da, konuşmaya konuşmaya , Türkçeyi unutmaya yüz tutmuş bir yerdesiniz.
Kar ,kış ,kıyamet, tezek ve gevenle tutuşturulan, ama tipiden dolayı doğru dürüst tutuşmayan, ısısından çok dumanı sınıfa doluşan sobayla ısınmaya çalışıyorsunuz.
Bütün bunlarla beraber aylar geçmiş, eğitim öğretim yılının sonuna gelinmiş, bir hafta sonra karneler dağıtılacak, ve siz de tatile gideceksiniz. Oh!
Ve o gün.
Öğlen paydosundayken, lojman kapınız çalınıyor.
Açıyor bakıyorsunuz ki, elinde bond çantalı, uzun boylu, sizden irice ,ve yaşlıca bir zat.
-Merhaba öğretmenim. Ben ilköğretim müfettişi, Hamdullah HASPOLAT
İLKÖĞRETİM MÜFETTİŞİ!
MÜ-FET-TİŞ !!!!
Zaten o kelimeyi duyduğunuzda dizlerinizin bağı çözülür, eliniz ayağınız birbirine dolanır, ne yapacağınızı şaşırırsınız.
Neyse ki, kurumuş birkaç zeytin tanesi, köyden getirilmiş tel peynir, kaynamış yumurta , ve yoğurttan müteşekkil sofraya oturup, sana eşlik ederek, heyecanını, tedirginliğini alarak, seni onurlandırarak yardımcı olurlar.
Sonra sınıfa girilir.
Önceden çocuklar tembihlenmiştir tabi.
"Müfettiş gelirse çıt yok. Tamam mı?"
" Eeeeveeeeet"
Dosyalar, evraklar, defterler ,listeler filan istenir. Yavaş yavaş kontrol edilir.
İşte o an, sizin yola düştüğünüz andır. Ya yola çıkarsınız ya da yoldan alınırsınız.
Eğer sınıftaki o zat gerçek anlamda müfettiş değilse, yola çıkıp, memlekete gelip, başka iş bulmaya çalışırsınız, en azından öyle bir çabaya girersiniz.
Ama yok eğer gerçekten müfettiş ise , sizi yoldan almıştır. Alacaktır.
Nasıl mı.
Baktığı defterler imzalanmış, dosyalar kontrol edilmiş, ve size dönüp gülümsüyorsa, çocuklarınızın başlarını okşayıp, yanaklardan sıkmışsa, ve size çabalarınızdan dolayı teşekkür etmişse, sonra gönderilen raporda,
“Her ne kadar böyle yapılmışsa da, şöyle şöyle yapılması uygun olacaktır” türünden, kırmadan, incitmeden eleştirip yol gösterilmişse, işte yoldan alınıp, gideceğiniz gitmeniz gereken yola konulmuşsunuzdur.
Benim ilk müfettişim Hamdullah HASPOLAT’tı.
Yani beni yoldan alıp asıl yola bırakan kişidir.
Teşekkürler Hamdullah HASPOLAT.
Tam 30 yıl sonra, beni yoldan alan kahramanımı ziyaret ettim. Görüştük sohbet ettik.
Aynı adam. Yoldan alma yetmemiş, ipten almak için Avukatlık yapmakta şimdi..