top of page

SON DİLİM BAKLAVA

 

Diyarbakır'dayız o zamanlar.Sene 1978. Ortaokul 2. Sınıfa gidiyorum.Arap şeyh mahallesinde oturuyoruz o zaman. Taaa sur dibinde bir yerlerde. Kirada.

( Sonra, tümü yıkıldı zaten hendek cehenneminde. Yenilendi gerçi daha sonra oraları . Ama çocukluğum da gömüldü oralara, hendeklere, bir yerlere...)

Mardin'de evli olan büyük ablam bize gelmiş misafir olarak. Eniştem zengin tabi o zaman, ablamda para var yani.

Akşama beraber yemek için baklava almaya gönderdi beni ablam çarşıya.

Arapşeyh mahallesinden  hançepeğe, oradan Hüseyin amcaların kıraathanesinin önünden yukarıya doğru, dört ayaklı minarenin oraya çıkıyorum.

(Dörtayaklı minarenin oraya da Elçi'yi kurban ettiydiler koca bir zaman sonra kurban olasıcalar.

Balıkçılarbaşının oraya çıkarken, hemen köşede Deva eczanesinin yanında sağda ,şeyhmus baklavacı vardı. Dilimleri kutuya yerleştirirken ,her dilimde yutkuna yutkuna seyrederdim ne güzel. Ama dokunmadan dilimlere. Sadece gözlerimle yerdim.Sonra göz hakkıdır diye, spatulanın ucuyla bir dilim uzattı baklavacı amca.

Eve gelirken, yolda, gözüm hep o çiçek desenli, kurdelayla bağlanmış süslü baklava kutusundan gözlerimi ayırmıyorum. Nasıl eve geldim hatırlamıyorum. Yengem, teslim ettiğim baklava kutusunu , duvara gömülü, kapakları mavi yağlı boya, ve nazar boncuklu kulpu olan dolabımsı şeye koydu. Sonra annemin eskiyen çiçekli yeşil  fistanından bozma perdesini çekti gitti.

Benim aklım kaldı ya dilim dilim ,sarı sarı, kımıl kımıl, tatlı tatlı baklavada.

Sonra dayanamadım bir ara, çekerek kimseler görmeden yeşil perdeyi, açarak nazar boncuklu düğmesinden tutup duvara gömülü  dolabımsı kapağı, kutudan bir dilim alarak iki parmağım arasına, götürüp ağzıma, gözüm kapalı tadını damağımdan başlayıp, tüm hücrelerime dağıttım dilimlerden birini.

Tekrar kapatıp kutusunu baklavanın, örtüp perdelerini mavi mavi gömülü dolabın, hiçbir şey olmamış gibi ,dudaklarımı yalaya yalaya, yutkuna yutkuna çıktım odadan.

Bu eylemim kaç defa tekrarlandı bilmiyorum.

En son hatırladığım, kutunun dibinde yalnız kalan bir dilimin bana acıyan gözlerle baktığıydı. Oldu olacak beni de al. Bir dilim kime yetecek ki der gibi…Kırmadım, dediğini yaptım son dilimin.

Akşam yemekler yendi, çay demlendi. Ablam aldırmış ya baklavayı, böbürlene böbürlene yengeme dönüp baklavayı da servis etmesini işaret etti. Ben birazdan olacaklar için hazırım. Yiyeceğim zılgıtımı, alacağım yüzüme ablamdan tükürüğümü, annemden terliğimi , babamdan kıs kıs tebessümü.

Ama yengem garibim, taze gelin, suç ona kalacak diye korkuyor. Elinde boş baklava kutusu, gözlerinde şaşkınlık, yüzünde tedirginlik koydu ablamın önüne boş kutuyu.

Ablam hemen bana döndü, ağız dolusu tükürüğünü savurdu, annem terliği kaptı, babam gülümsedi.

Öbür gün abime aldırdılar baklavayı. Beni de evden kovdular akşama kadar.

Bir dilim bile baklava vermediler ya o gün bana...

O gündür, bu gündür severim baklavayı. Son dilimine kadar.

bottom of page