top of page

TARA'YA MEKTUPLAR

 

Binlerce yıl önce yitirdiğim   aşklarımı buldum yeniden..                                   - Gözüm aydın -

SABIRSIZ

 Acıktım bütün bir ömür güzelliğine

                 ve sesine

                      -doyumsuz…

ve bir bebek gibi

sabırsızlanan kucakta

         saldırmak için memeye,

BARIŞ ZAMANI

 

ellerini ellerime

gözlerini gözlerime

         -bu düşmanlık bu savaş-

yüreğini yüreğime barıştırıver.

                     bitsin…  

HAVAM

 

derken…

alır beni bir hava

bir hava ki !

           ama nasıl…

 

alırım Tara

      isteğini yüreğimin

 - aldığı gibi beni bu hava-

SAYGI

 

aşkı edalaştıran ismini

ve seviyorum parmaklarını

                       -doğurgan-

 

ben acıyı

acı beni bilir

ve ayaklarım

      sevdam önünde

              iki büklüm eğilir,           

OLASILIK

 

ben alamazsam anasını çocuğumun

oğlum da almayacak anasını çocuğunun

oğlum belimde

başkasına varacak anası

 

bela arar da kız kaçırsan

oturursun tongaya

bulsan da güneşin alnına sıkacak metelik

bir tuğla da sen olursun damına mahpushanenin

                    on yıllığına

                          -çok ömür-

olası değil seni sevmek

          satışa çıkarılmışken sevgi,

İSİMSİZ

 

sen benden bana  yakın

sen benden bana  uzak

yüreğim sıfırında bir mızrak

                                -sın-

sen sevdama giden yol                             -

mutluluğusun  yarınlarımın

               çocuksu gözlerinde

                       - adın kalsın-

SEVDA ÜSÜNE

beni sevdalar yıkar  yıkacaksa

ve şiire  dair ne varsa

 

tuvaline bir kuş kondur Tara

minnacık

mavi boyan kalırsa…        

ALAGÖZ

 

uyanıp ta  gecenin bir yerinde

ve üşüyorsan

al beni usuna

 

tut ki ben varmışım

tut ki yanındaymışım                         

tutmuşum ellerini

doğurgan

ve gözlerindeyim

hasat zamanı

menevşem

acılı balım

kaderde ve kısmette varsa ayrılık

ve kar borandaysan

ve pus ve çiğ

ve çığ ve kum fırtınasındaysan

ve yüreğin çeliklerce eritilmişse

boynunda ayrılığın ve özlemin

ve niiidek yalnızlığı ve acizliğindeysen

bil ki alagöz

menevşem

acılı balım

saygıda kusur etmez hiçbir zaman

bir cümle azalarım

 ​

tut ki çok yakınım

tenindeyim bir tüyüm

kirpiğinim kaşınım

dilinim çilek tadında

 

ve tut ki;

………,,

       ……………,,

                   alagöz…,,

TUZAK

 

bak bu sensin elimdeki Tara

bu da rengin

Afrika gibi kara

bana ben gibi yakın

çin gibi uzak

biz ki hiç olmadın aslında

bütün bunlar bir tuzak

YÜZSÜZ​

Ne sen Afrodit ne ben Zeus

kıvrak bedenine zıt beynin

bende hoyrat sende opus

evine git Tara

cehennemindir evin

TÜRKÜLERİMİZ

Hüzünlü türküler eşliğinde

gebelikten bıkmayan istasyon gibi,

ve işe gitmeden edemeyen

mahalle arkadaşları gibi

tekdüzesin

senelerdir

 

ruhları incinmiş rahibeler gibi

yatağında fır dönerken manastırlarca

genç kızlar gibi ıslak hissediyorsun 

ve günahkar...

                                        

ihanet kokuyor dudakların

nefesin erguvan

benzemiyor yüzüne yüzün  

bak diyorum Tara

öldürecek seni bu  hüzün...

KARADUL

tanrım!

ne kadar kırmızı bu kan

sol yanım neden sıcak

bağla kollarımı  yanlarıma

        tutamıyorum Tara

 

ecnebi bu filmde  bu berivan kız

keman mı çalınırmış durup dururken cenazede

Katanya’nın bizim Koçeriden aldığı muska değil mi bu

                -şimdi bir tandır ekmeği-

 

neden beyaz giyinmiş herkesler

bu cadı avı da ne

başlıklı kızın başlığı kırmızı mı ki  gerçekten

 uydu mu  acaba papuçları 

minik ayaklarına prensesin

güneye bakıyordu değil mi karınca yuvası 

        “Kar mı yağmış şu Harput’un başına ” -

 ​

annem saçlarına kına

gelin alnına dövme

ben hala  ölde miyim

sıcak yanım

çölde miyim

dişlerimi sen çıkar koy yanıma

sen bağla alt çenemi tülbendinle

 

getir bakalım şu tası şu keçiyi de Tara

süt içelim biraz meme meme

içelim de biraz keçi keçi

belki biraz meşe meşe

serinleriz Kafkasya

 

sonra ,

siz kim oluyorsunuz da benim atımı

benim sekili alatavım

koşarsınız faytona da

gezmeler ada ada

vermeyin o puşta mavzerimi

kız kulesi intiharda

                         ​

sakızı dilim altına

kör jiletle göbeğimi …

dağa kaldır mezarımı ,

 

yiğitlikte , mertlikte adamın hassı

okeyde , tavlada       

“en güzelini sen  oynardın  be ,emmoğlu”

 ne desem boş artık 

            başımın belası..

 al öldür beni Tara

 öldür ve kurtul

 ben kalayım yetim

 sen kara dul

KAYIP

aşkım

       sevdam

             günahım benim

 

sefil yaşantımın tek sefası

vefakarım

       sırdaşım

              moral hocam

nerelerdesin  doğumlardır ?

DİLAN

 

girme düşüme benim

girme ,ağlarım

Bismil ovasında tütünüm

koparma yapraklarımı kurutup kurutup 

                          -yanarım-

girme düşüme benim

girme ,ağlarım

Derik’te meşeyim  mazıyım

toplayıp ta beni karma ateşe 

                         -yanarım-

 

girme düşüme benim

girme ,ağlarım

babası içerde Berfin’im,

Dilan'ım, Baran’ım, 

görüşe gider annem asırlardır

Babam’sız döner her dönüşünde

                     Dönme  yine

                                 -ağlarım -…  

       

GİBİ

 

bir gider bir gelirsin, bazen duraklar gibi

gönül hırsızı mısın ,beni araklar gibi.

kah ölüsün cam gibi ,boşluğa bakar gibi

benliğimi tenimi ,ateşte yakar gibi

 

bir ışıksın,sönüksün ,günahım saklar gibi

kah soğuksun yakarsın zemheride kar gibi

bakmıyorsun yüzüme ,bir sırrı saklar gibi

yüzün kırık,yerlerde ,yüzümü yakar gibi

 

bir dost elidir elin ,yaramı yoklar gibi

yüreğime su serptin ,suçumu paklar gibi

 

KORKU

 

 yüzün ki

korkular verir Tara

        Ne zaman tutsam yüzüne  yüzümü

ÖZLEMEK

Yirmi yıl seni özleyerek yaşamk ta güzeldi” der şair

                                         (yılmaz odabaşı)

Yirmi yıl………………………………………

Özlemek………………………………………

Özleyerek yaşamak………………………..

Yaşayarak beklemek………………………       

                                Güzeldi…………..

Aşk olsun be şair…..

Aşk olsun………….

BEŞİ BİR YERDE                                     

 

üşüsün  kuş

boğulsun akvaryumda balık  

sen ayrılıklar takarsın boynuna gün boyu

                         -beşibiryerde-   

GELİRKEN

gelirken sevgilim

      bana biraz çınar

      bir dal söğüt

      çam da olur hani …

bir demet nane – kekik

ya da bir tutam dağ nergizi filan…

iyisi mi be sevgilim

sen bana sen getir gelirken

tenimizde tadı kalır belki

             sevişmelerimizin……

GİDERKEN

 

gözlerin neydi Allaha sen?

         eflatun mu ?

         mor mu?

         laci ?

yoksa kahve miydi Tara

         hani şu kırk yıl hatırı mı ne ?…,

 giderken sevgilim

 gözlerini bırak  ta git

 uğraştırma beni kırk yıllarca

                   kahve mahve filan …

LİLİ YAR

sen deniz ol 

         deniz mavi

tut kolumu kanadımı

         -ey lili yar lili yar-

uçur beni kırlangıç

sen mavi ol

 deniz kalsın

en çok sana  yakışır mavi

         -ey lili yar lili yar-

nere kaçtı çocukluğum…

karaya çıksam kara

ormana kaçsam yeşil

         -ey liliyar liliyar-

gökyüzü yağmur ağlar,                

SABAHLARI ÖLÜYÜM

 

çelik döker yanarım ,ellerim ateşteyim

 beyaz beyaz pamukta kömür yakarım Tara

ne balığım sularda, ne de güvercin

gündüz çalma kapımı güneşlerce  üşürüm

geleceksen akşam  gel, sabahları ölüyüm

HİSLER

 

 tüm ağaçlar yakılmış

 tüm kalemler kırılmış

 tüm kağıtlar toplanmış mı Tara

sen bana yazmıyorsun    ...

GİDERKEN

   

gidiyorum

ardımdan yangınlar bırakmak istemiyorum

külümü de alıp gidiyorum

gözlerimi yüzünde

ve ellerimi kapıda bulabilirsin

sana

kırgınlıklarımı bırakıyorum

 

gidiyorum

ardımdan sesler bırakmak istemiyorum

şiirlerimi de alıp cebime

anlayamamanın

ve anlaşılamamanın yükünü kendime aldım

sana

seni bırakıyorum

 

gidiyorum

ve sana veda etmiyorum

ayrılıkların en koyusunu

ve en uzun hasretleri alıyorum koynuma

sana

pişmanlıklarını bırakıyorum

EFLATUNİ

 

benim olmayan gemilerim vardı

benim olmayan denizlerimde

tuz içindeydi geçmiş zaman yelkenlilerim

yorgundum

        yaralıydım

               üstüm başım sen içinde

 

 

sana sığındım bütün sarhoşluklarımla

kan içindeydi pişmanlıklarım

asılı kaldım kirpiklerinin

       geçmiş zaman fiillerinde

 

 

de benim nankör sevdam

kızarmıyor mu yüzün

ben acılar içinde

         sen eflatun giyersin…         

UMUT

otursun gül ve barut

dursun cephesinde kan 

şöyle bir bağdaş kurup

 

yüreğimi yüreğine banadım

yeşeriversin diye umut

SEVDAM

Tüm yelkenlileri alabora

Tüm generalleri esir

Ortasında kalakaldılar gemileriyle

çocukluğumun kara korsanları

çılgınca yanıverdi deniz feneri

 

Söylenince türküler hep bir ağızdan

Hapishanelerinde

çok yakın ve çok uzak bir memleketin

Milyonlarcası kırıldı kapılarının

Ve döşemelerde eriyip buharlaştı gardiyan

                                    -hadi yan-

    ONLAR Kİ…

Siz bilir misiniz

       “ bir ağaç gibi tek ve hür

         Ve bir orman gibi kardeşcesine”

Siz hiç memleket ısmarladınız mı

       “bana kendini de getir memleketimden

         Kendinle birlikte  getir memleketimi de”

 

Siz hiç itin, çakalın, pususuna düşüp te

Yine de milyonlarca kez çoğaldınız mı omuzlarda

 

Bedrettin’den bilirim

Pir sultandan bilirim

Madımaktan bilirim

 

nazım

        -ki bir çınar-

Sonra Deniz

         -güzel insan-

 Yılmaz var ki

         -çirkin kral-

Sonra Ahmet

         -hırçın güvercin-

Onlar ki herkes kadar çoktular

Ve memlekettiler her kes kadar 

MASAL YILLARI

 

nadasa yattım bunca masal yılları

yağmurlarda piştim ben nisan nisan

ama artık kapatamazsın ağzımı

dinlemek zorundasın avazımı.

PEMBE

en beklenmedik yerinde düşerdin aklıma,

saat beş şiirleriyle sevişmekteyken ben

sen se demlenirdin on uykularında

eski aşk zamanlarının

ben klasikçe sever ,

sen modern takılırdın 

         benim adım çıktı sonra çapkına

 

ve sonra ,

saat altıkırkbeş trenleriyle başlar

okul zillerinde sürerdi serüvenimiz.

ben serçelerinken saçaklarda

sen pembelenirdin pamuk pamuk

                  utanırdı pembeler.

ARALIK

 

Geleceksen Mayısta gel

Başak  zamanıdır

                Sütünü alır

Bıkmadın mı kardan, yağmurdan

Ve ellerini ,gözlerini çıyanlardan

Gideceksen küs çiçeğim

Aralıkta git

Metaneli ay’ıdır Ahmet Arif’in

Ondan öğrendim ben başımı dik tutmayı

Ve sevmeyi mem-U Zinden

 

Yıldızları avuçlamak ta ne ki Tara

Yüreğini taşırım ben apé Musanın aha şuramda

Almışım dağlardan yükümü

Ovalar bekler beni

Müziğini yaparım her gün kirli sakallı Ahmedimin

Geleceksen şimdi gel

Ben aralıkta ölürüm

ANAHTAR

anahtar taşımasam Tara

sen açsan kapıyı her gelişimde

ve ben tekrar tekrar ölüversem kollarında..

LİMAN

dingin  bir liman diyorum...

katlasam  yelkenlerimi Tara

deniz koksam sadece 

                 biraz da yosun...

 her gün biraz daha ölüyorum...

                 duymuyor musun……

NİL

nil' dir dudakların

kıyısından su içmektir yaşamak..

BELKİ

Şimdi ben ölüyorum ya...

sonra sen doğarım belki…

HUZUR

Mişa'm ol, uyu göğsümde

bakarsın kaybolur hüzün

deniz mi, orman mı desem

huzur verir nefesin, yüzün..

KIRMIZI BALIK

ya kırmızı balık ol kaç

ya da bırak seveyim seni...

HÜZÜN

​​

akıyor yüzünde hüzün

Kirpiklerden içeri, derin

Hüzün gülüyor gözlerin.

ELMA-ARMUT

elma dersem çık, 

armut dersem çıkma

kalbimden Tara..

armut,

            armut,

                        armut.....

MAZERET

Geciktim yine Tara

sığınamam mazeretlere

geçmişlerim olsun.

GİT…​

 

" üç " deyince gidebilirsin Tara…

bir,

iki,

.....................

dört,

beş....

YALNIZLIK

kafeste kuş

kavanozda balık

iyi de Tara

öldürüyor bu yalnızlık...

KAPILAR

gidene  dur demiyorsun da 

ey kapılar kapılar

sonra bizi üzüyorsun…

PATİKA

yol bitti madem 

bir patika konduralım şuraya..

                görünmese de olur….

CEVAPSIZ

 

ve yazılan mektuplar

        ve yazılan mektuplar

                -mektuplara cevap yok-

VEBAL

sen bana varsan yasak

ben sana gelsem günah 

peki yanmamızın vebalini kim ödeyecek ah!

annemin dizinde olsaydı şimdi başım

yorgun argın

Yağ sürseydi annem ekmeğime

Babam girseydi kapıdan, uzun, yakışıklı

öpseydi gözlerimden gözlerimden

bir nefes dolaşsaydı saçlarımda telli duvaklı

oynamaya çağırsa arkadaşlarım ,

                yıllar ötesinden

Tutunup şiirlerin eteklerine inceden 

yollara düşer giderim

başaklara okşayan rüzgar gibi şefkatle

 gözlerinden öperim.

kalkıp bu gün erkenden ,

saat altı buçuk ,üşenmeden

topladım yatağımı, aldım duşumu

giyinip bayramlıklarımı ,oturdum defterime, 

bu gün yine  şiir günüm...

Yalın ayak,

yalın kılıç olur da Tara

Yalın yürek bırakma beni .

Ölüm mevsimine girdik Tara.

Hangi ay kaç çeker.

Kaç ömür daha var önümüzde ,biliyor musun.

Hem zaten Aşk diye bir ay da yokmuş Tara.

Boşuna büyütmüşüz yaşamayı gözümüzde...

Yazdığım, okuduğum, paylaştığım hiç bir şiirde 

Gezdiğim, yaşadığım, gördüğüm hiç bir şehirde 

Dinlediğim, çaldığım, söylediğim hiç bir türküde

Öğrendiğim, öğrettiğim, konuştuğum hiç bir dilde 

Doğduğum, yaşadığım, öldüğüm hiç bir ruhta  yoksun sen.

Sev beni, doğur beni

Atma beni çıyanlara

Tut elimden kurtar beni

Soğumasın ellerinde ellerim...

"Altmış iki yıllık" dedi adam,

bu "bendeki yalnızlık".

Olduysa da yol arkadaşlarım, zaman zaman

 ayrıldılar birer birer ,çoğalmadan.

Bazen şuramı bıçaklar kesiyor sanki Tara.

Hani bir söküğü dikersin de

Dikiş tutmaz ya hani

İşte öyle...

bottom of page