top of page

       ENİŞTEMİN TELEFONU.

 

12 Eylül  darbe sonrası, Kızıltepe'deyim.

Lise 2.sınıftayım.

Ablamlardayım.

Eniştem elektronik işiyle uğraşıyordu. Kaçakçılık yani. Suriye’den eşya getirir burada satardı.

O zamanlar öyleydi yani.

Sony televizyon, Duralex kırılmaz tabak –çanak, fincanlar, süslü süslü lambalar, çeşit  çeşit oyuncaklar, kumaşlar, orient , citizen saatler, scrics kalemler, daha  Türkiye’de bulunmayan bir sürü şey.

Eniştem P.T.T kurumunda telefona yazılmış. O zamanlar gün değil, ay değil, yıl verilirdi. Enişteme de iki yıl sonrasına verilmiş. Bekleyeceğiz. Ama her fırsatta, her komşuluk oturmalarında, her müşteri sohbetlerinde telefona yazıldığı konuşulurdu. Daha şimdiden telefon ayrıcalığı yaşanıyordu anlayacağınız.

Derken eniştem bir şekilde  nüfuzunu kullanarak, sırasını birkaç ay öne aldırmış.

Önce  telefon makinası geldi. Şöyle çevirmeli. Yeşil bir makine. Ahizesi vardı  iki yüz elli gram kadar. Makinasının kaidesi zaten bir buçuk kilo kadar vardı sanırım.

Makine gelmiş ama, daha kablo bağlanamadı. Onu da birkaç ay beklersiniz dendi.

Makine, herkesin her zaman giremediği, misafirin de çoğu zaman olmadığı misafir odasındaki orta sehpasının üzerine kondu. Ablam makineye özel bir dantel işi ördü çarçabuk. Hiçbir işini bu kadar hızlıya getirdiği olmamıştır.

 Dantel özenle yerleştirilir, her gün makinanın tozu alınır, düzeltilir, yine danteli örtülür, ve gidip gelip seyredilir. Koca misafir odası makineye tahsis edilmiş yani. Biz ancak kapı aralığında bakabiliyoruz. Dokunmaca yok.

Derken eniştem yine nüfuzunu kullanarak bağlantıyı kurdurttu. Adamlar geldi, evin yakınına bir çukur açtılar, direği diktiler, başka adamlar gelip başka direklerden kabloları çekip evin önündeki direğe bağladılar. Oradan dama, damdan balkona bir kutu çakıp, kabloyu kutuya, kutudan da misafir odasına çekip, makineye bağladılar.

Evde bir bayram havası. Toplandık makineye bakıyoruz. Makineden ses yok. Eniştem başında bekliyor. Postahaneden arayacaklar, çalışıyor mu diye. Sonra sanırım 3 veya dört haneli bir telefon numarası vereceklermiş.

Akşama doğru telefon çaldı.

Aman Allahım.

Hepimiz zıpladık. Kimi korkudan, kimi sevinçten. Bir ses ki yeri göğü inletiyor.

 Zrrrrrrrnnnnn. Zrrrrrrrrrrnnnnn.

Eniştem eliyle hepimize oturun, sessiz olun diye işaret ediyor, ablam sevinçten zıplayan  yeğenlerimi tutup oturtuyor.

Eniştem çok dikkatlice ahizeyi kaldırdı. Hepimiz ölü sessizliğiyle bekliyoruz. Eniştem ahizenin bir tarafını kulağına, diğerini çenesine dayadı. Karşı taraftan “Alo” diye bir ses geldi. Eniştem cevap vermedi önce. Sonra yine  seslendi diğeri” Alooo” .

Eniştem adını soyadını söyledi cevap olarak. Adam yine “Aloooo “dedi, eniştem bir kez daha adını soyadını yineledi.

“Sesim geliyor mu? “ Diye sordu diğeri.

_Evet. Dedi sadece eniştem.

“Haydi hayırlı olsun “ dedi adam ve ses kesildi.

Eniştem elinde ahize bekledi öylece birkaç saniye. Hepimiz hala bekliyoruz ölüm sessizliğinde. Sonra eniştem ahizeyi yerine koyarak .”Allah razı olsun” dedi.

Sonraki gün eniştem getirip telefona kilit taktı. Şöyle küçük kilitler vardı , numaraların yazılı olduğu çevirme mekanizmasının “1” rakamına denk gelen yerine, ki numaralar çevrilip arama yapılmasın.

Zaten şehirde kaç kişinin telefonu var ki. Hem zaten tanıdığımız hemen hemen hiş kimsede telefon yok, kim arayacak ta kilit koyuyorsun sevgili enişteciğim.

Haklı olduğunu sonradan çözdüm. Telefonu benden koruyormuş meğerse.

Ben farkında değildim ama, zamanla şehirde hemen hemen her kes telefona yazılmış, patır patır telefonlar bağlanıyormuş. E biz de genciz ,çevremiz var, ararız birilerini düşüncesi oluşmuş demek ki eniştede haklı olarak.

Sonra tabi arkadaşlarımın da evde telefonları oldu, araşıyoruz bulduğumuz ilk fırsatta. İyi de telefon kitli. Eniştem garanti korumaya almış. Arayamıyorum, aksine numarayı da bilmiyorum ki, karşıdan arasınlar beni.

Her zaman demişimdir. Türk Milletinin zekasının aşmayacağı engel yoktur.

Dedi ki arkadaşımın biri, “ahizeyi kaldırıp, ahizenin altındaki dile numara sayısı kadar seri bir şekilde tıklayıp bırakırsan, numara aranıyormuş”

Hemen denedim öbür gün. Eniştem dükkanda, ablam komşulara laklaka gitmiş. Misafir odasına geçtim. Ders çalışacağımı, rahatsız edilmememi tembihledim yeğenlerime. Geçtim telefonun başına kaldırdım ahizeyi. Yukarı doğru çıkan dili önce dört defa seri bir şekilde tıklattım. Sonra iki defa, sonra yine beş defa tıklattım, bekledim. Arkadaşımın verdiği numara buydu.

Karşıdan önce bir tıkırt  sesi ,sonra bir insan nefesi, sonra kalınca bir “Alo” sesi duyuldu.

Arkadaşım değil, babasıymış. Hiç ses çıkarmadan yavaşça bıraktım ahizeyi yerine.

Eniştem aylarca  faturamı ödedi sağ olsun. Her fatura döneminde de nasıl bu kadar olur diye söylenip duruyor. Ara sıra kaş altından bana baktığı da oluyordu ama, emin de değildi.

bottom of page