top of page

KAÇMİREM

 

Köy minibüsünün kalktığı yeri sora sora buldum.

Şu kırmız minibüs. Dediler. Vardım minibüsün yanına .

-Mağaracığa gidiyor mu? Dedim oturan yocunun birine.

-He he cidir. Dedi..

Minibüs şoförü valizimi arka kapısını açıp yerleştirirlerken, ben de geçip oturdum ortalarda  bir yere, cam kenarına  .

İnen var, binen var. Konuşuyorlar, tekrar iniyorlar, tekrar biniyorlar. Rahatlar yani.

Sonra ön taraflardan biri , arkalarda oturan birine sordu .

-Ula bu kimdir ? dedi Kürtçe.

-Mığarcığın yeni öğretmeni. Dedi diğeri  ,o da Kürtçe.

-Ula bu kaç gün dayanir ki. Dedi önde oturan.

-Taş çatlasın iki hafta. Dedi arkadakilerden biri gülerek.

Sessizce dinliyorum ama, kıllanmıyor da değilim hani. Kaymakam bey özellikle Arpaçayır, ve Karakilise köyleri olmaz, seni Mağaracığa verelim , rahat edersin demişti. Bir bildiği var deyip, tamam efendim demiştim ben de. Ki kaymakam beye de itimadımız vardı. Daha önce Diyarbakır Bismil’de görev yaparken, ailece tanışır, gelir giderdik .

Yolcular bindi, eşyalar yüklendi, şoför  geçip direksiyon başına, bismillah diyerek çevirdi kontağı.

Camdan dışarı bakıyorum. Sudan çıkmış balığım. Evler ,ağaçlar geçiyor yanımızdan.

Kaç gün dayanırım acaba .Gittikçe vites yükseltiyor minibüs.

Taş çatlasa iki hafta diyor adam.

Bir iki korna çaldı, selam niyetine birilerine .

Kaç gün dayanırım bilmem ki.

Evler azaldı. Kayalıklar çoğaldı.

İçerde uğultular yükseliyor. Her kafadan bir ses. Kürtçe konuşan, Türkçe konuşan.

İki hafta az değil mi ki diyorum kendime.

Sigaralar yakıldı.Karşılıklı konuşmalar,teypte Murat Çobanoğlu'nun tok ve net  sesiyle.

"Bir hışımla geldi geçti.Peh.Peh.Peh.Kiziroğlu mustafa bey.Hey hey heey!"

Aldı beni bir düşünce. Ne demek istediler acaba. Sorsam mı ki.

Ama o zaman Kürtçe bildiğimi öğrenecekler.

Öğrenseler mi acaba. Sonra bana bir sıkıntısı olur mu ki.

-Memleket nere hocam. Diye net ve kesin soru geldi.

Soran minibüs şoförü cemal. Eli direksiyonda, ağzında sigarası, hafif bana doğru yan dönmüş cevabımı bekliyor.

Sana ne Cemal. Sana ne. Sen direksiyonunu salla. Önününe bak.Hem Mağaracık'lı bile değilsin sen. Sana ne memleketimden.

-ULa önüne bak Allahını seversen Cemal ya. Atacaksın yine bizi şarampole. Dedi birisi arkalardan. 

( Sonraları köylülerden Ramazan anlattı. Yine böyle Horasan'dan gelirken, arkasındaki biri şoför Cemal'e sigara ikram etmiş. Cemal de ikrama ikramda bulunmak için dönerek ,arkasındakinin sigarasını yakmaya çalışmış. Kontrolü kaybeden minibüs te hoop şarampole..)

Benim vereceğim cevabı kimse pek umursamadı sanki. Pek öyle beklenti de yoktu gibi. Cemal önüne döndü. Sanki soru sormamış gibi, o da pek ilgilenmedi yani.

-Diyarbakır. Dedim birden sesimi yükselterek.

Minibüsteki tüm kafalar dönüp bana baktı. Cemal yine arkaya doğru hafif kaykıldı. Çıt çıkmıyordu içerden. Sadece minibüsün  motor sesi, ve lastik sesi.

Eyvah dedim. Demese miydim acaba Diyarbakırlı olduğumu. Ah Zeki bey. Ah Kaymakamım. Nereye gönderdin beni. Ne yapacaklar bana kim bilir.

Gencim. Daha yirmi dört yaşındayım. Yeni mezunum. Daha göreve bile başlayamadım sayılır. Bilmediğim, tanımadığım bu insanlar arasında…

-Kürt müsün. Diye sormaz mı arkalardan biri.

Kürt müyüm ulan ben, değil miyim. Desem mi demesem mi. Kürdüm de Kürtçe bilmiyorum mu desem, ya da Diyarbakırlıyım ama, Kürt değilim miyim ? Minibüsü durdurup insem mi. Geri mi gitsem memlekete hiç başlamadan göreve.

-Kürdüm. Dedim sesimi yine yükselterek, kendim de şaşırarak .

Homurtular başladı minibüste. İyi mi oldu, kötü mü oldu. Ne yapacaklar şimdi.

Ne olacaksa olsun artık. Hem Diyarbakırlıyım, hem kürdüm, hem  de Kürtçe biliyorum. Hadi bakalım. Pilavdan dönenin kaşığı kırılsın.

-Hoş geldin. Dedi biri Kürtçe gülümseyerek.

Diğeri de dedi, diğeri de, öbürü de, sağdan soldan, Kürtçe hoş geldin.

Bir  Minibüsçü Cemal demedi. Gönül koydum Cemale.(sonradan öğrendim ki  Teknecik’li Cemal Kürtçe bilmiyordu)

Her kes ilgilendi, gülümsedi, elimi sıkmak istediler, omuzuma dokunan oldu arkalardan, sigara  bile ikram ettiler.

Rahatladım. Meğer Zeki bey biliyormuş olayı.

-Neden iki hafta dayanamayacak mışım . dedim önümdekine.

Güldü.

-Dur anlatayım. dedi.

Okulumuz daha geçen sene yapıldı, Gelen öğretmen ilk idi. Bir dönem kaldı, sonra gitti.

Senden önceki öğretmen Kürtçe bilmirdi.  E bizim bebeler de Türkçe bilmir.  Sadece  Remzi var öğrencilerden. 4.sınıfta .

Diyir ki öğretmen Remzi'ye.

Ben ne dersem çocuklar tekrarlasın.

Tamam diyir Remzi.

Çocuklara da ,ula öğretmen diyir ki, ben ne dirsem, siz de aynısını diyin diyir  kürtçe .

Tamam diyir çocuklar.

Öğretmen kapıyı gösterir  diyir  Gapi.

Çocuklar diyir gapı.

Öğretmen pencerayi gösterir diyir pencera, çocuklar diyir pencera.

Öğretmen tahtayi gösterir diyir tahta, çocuklar diyir tahta, öğretmen galami gösterir diyir galam, çocuhlar diyir kalam.

Okuldaki her şeyi gösterir söylir, bebeler öğretmeni tekrarlir.

Öğretmen tamam  diyir, bebeler tamam diyir.

Öğretmen oğlum susun tamam diyir, bebeler olum susun tamam diyir.

Öğretmen bağırir, çocuklar bağırir.

öğretmen  çıldırır sandalyeyi kırir, çocuhlar da sandalyeye saldırir.

Öğretmen dışarı kaçir çocuhlar onu kovalir.

Öğretmen öbürsü gün gitti daha da gelmedi.

Kaçmirem dedim kaçmadım.…

Ve ben o köyde tam  üç yıl  kaldım.

Ordayken evlendim, ordayken çocuğum oldu, ordayken  öğretmen oldum.

Tayin olup ayrıldığımda , ben ağladım, köylüm ağladı.

Ve otuz bilmem kaç yıl oldu hala görüşüyoruz.

 

bottom of page