top of page

BOYAYALIM ABİM.

 

Bizim baklava hadisesi yılıydı.Babam, elinde bir boya sandığıyla çıkageldi bir akşam.

-Artık harçlığını kendin çıkaracaksın .dedi.

Sevinsem mi, üzülsem mi bilemedim. Ama babam öyle diyorsa bir bildiği vardır diye düşündüm.

Ortaokul 2.sınıfındayım.Sabahları okula gidiyorum, okuldan sonra da sandığımı yüklenip, Dağkapı'ya gidiyorum. Özellikle de Atatürk heykelinin dibine oturuyorum. Şu orduevi olan gökdelenin karşısına.

Sandığımı koyuyor, tahtadan tabureme oturuyorum. Sandıktan fırçamı, boya ve macun kutularımı , kadifeden bez parçasını çıkarıp, başlıyorum gidip gelen ayakkabılara. Algıda seçicilik.

İstiyorum ki tüm ayakkabılar bana doğru yürüsün gelsin.  Kimi yavaş adımlarla, kimi hızlı adımlarla.  Kimi siyah, kimi kahverengi. Nereye nasıl gittikleri, ve renkleri umurumda değil. Bana gelsinler istiyorum. 

Aman Allah'ım ,bir ayakkabı bana doğru mu geliyor ne…Geliyor, geliyor, geliyor. Sağ ayakkabı hafifçe havalanıp sandığa konuyor. Hiç bakmıyorum yukarıya ayakkabının sahibine. Beni ilgilendiren ayakkabının kendisi. Büyük bir zevk ve heyecanla fırçamı sallayıp, ayakkabıyı tozlarından arındırdım. Sonra boya kutusunu açıp, süngerin ucuyla boyadan hafif bir miktar koparıp ayakkabıya nazikçe sürmeye başlıyorum. Yetmedi, bir parça daha alıp iyice sürüyorum.

Sonra, peygamber camisinin oradaki boyacı amcalardan gördüğüm şekilde, fırçanın tahtasıyla hafifçe ayakkabının burnunun dibine tık tık yapıyorum. Sağ ayakkabı inip, sol ayakkabı konuyor sandığa. Onu da aynı şekilde süngerle  iyice yediriyorum boyayı. Sonra yine zevkle tık tık. Sonra yine sağ ayakkabı konuyor .Fırçayla iyice okşuyorum ayakkabıyı. Parlıyor ayakkabı. Yetmiyor, cila kutusunu açıyorum. Kadife bezimi parmağıma doluyor, parmak ucuyla macundan hafif alıyorum, ayakkabıya sürtüyorum. İyice sürtüyorum. Sonra sol ayakkabı. Sonra yine sağ ayakkabı. Tekrar fırça, ve diğer kadife bezle iyice parlatıyorum gururla..

-Okula gidiyor musun . Diyor ayakkabının sahibi.

-Evet .diyorum.

-Kaçıncı sınıf.Diyor.

-2.sınıf diyorum.

-Afferin diyor.

-Gururlanıyorum.

Sonra tık tık yapıyorum. Bitiriyorum.

Ayakkabılarla işim bitti.

Şimdi ayakkabıların sahibine bakabilirim.

Bakıyorum, bana gülümsüyor ayakkabıların sahibi. Tanıyor muyum bu adamı. Bakıyorum, hala gülümsüyor, uzun boylu, bıyıklı ,sarışın adam.

-Öğretmenim. Diyorum biraz utanarak, sıkılarak.

-Aferin .diyor gururla, gülümseyerek öğretmenim. Ne güzel, harçlığını çıkarıyorsun demek. Diyor ,sandığın içine bırakıyor parayı.

Ben mahcup, ben utanan,ben gururlu,ben bir şey diyemiyorum.

Sonra saçlarımı okşayarak ,yürüyüp gidiyor ayakkabıların sahibi öğretmenim. Arkasından bakakalıyorum dudaklarımda tebessümüm....

 

Öbür gün okula gidip gitmemek arasında kaldım.

Gittim. Sıkıla sıkıla bekliyorum.

Uzun boylu, bıyıklı ,sarışın  Sosyal Bilgiler öğretmenim girdi sınıfa, ayağa kalktık.

Oturun dedi. Oturduk.

Bana bakıyor, gülümsüyor…

-Çocuklar .dedi.

-Bazı arkadaşlarınız  okul dışında, boş zamanlarında çalışıp harçlıklarını çıkarıyorlar. Dedi.

-Çok güzel. dedi.

-Aferin. Dedi.

Her kes başını çevirip, etrafına bakıyor ,kim acaba diye.

-Arkadaşınız isterse kendisi söyleyebilir. Dedi.Ben söylemem .Dedi.

Cesaretimi toplayarak ayağa kalktım. Arkadaşlarım bana bakıyorlar. Gülümsüyorlar.

Ben de gülümsüyorum. Gururlanıyorum.

Herkes boş zamanlarında çalışıp aile bütçesine katkıda bulunmalı .dedi.

Nasıl gurur duydum kendimle bir bilseniz..

Kelebekler uçuştu şuracığımda.. kıpır kıpır...

bottom of page