top of page

KERİZ KİRPİ

Yaz tatili gelince köyü olan çocuklar köye gitmek istemezdik. Çünkü köyde yapılacak bir kamyon iş olurdu.

Buğday, arpa, mercimek, nohut, ondan sonra susam, çörekotu, darı, tütün gibi hasat ve harman işler yapılırdı mesela köyde. 

 Bütün bunların bazıları biçer döverle, bazıları tırpanla, bazıları da bizzat elle hasat edilirdi.

O arpanın tozu var ya arkadaş, on dere suyuyla yıkansan düşmez teninden. Bir kaşınırsın, bir kaşınırsın, gecelerce uyutmaz seni.

Ayrıca, hayvanlar da vardı.

Otlanacak, sağılacak, yemlenecek, suya götürülecek. Tatil  yoktu yani bize..

Köylü olmayıp ta, köy hayatına heveslenen çocuklar sa, köye gitmeye can atardı.

Herhangi bir köyde bir dayısı, bir amcası, bir halası, bir teyzesi, veya dedesi filan olan yaşadı. Mutlaka giderlerdi bir kaç günlüğüne.

Sonra okullar açılınca, sınıfta ağzını yaya yaya anlatırdı köyü ve köy yaşantısını,

-Tatilde dayımın köyüne gittik.

-Ata eşeğe bindik…

-Derede balık avladık…

-Kazları kovaladık…-

-Kuzulara, keçilere yaprak yedirdik.. diye…

Biz eşek gibi çalışırken, onlar gölgelerde, aman aman sıcak çarpmasın, aman diken batmasın, aman sinek ısırmasın ,ellerinde tereyağı salça sürülmüş tandır ekmeği, yanlarında ayran keyif çatarlardı.

Ama bizim de onlara sürprizlerimiz olurdu ara sıra.

Mesela balık avına götürürdük beraber.

Köyün altından çay geçerdi bizim. Çay derken, hani şu derenin bir büyüğü.

Yer yer göl olurdu çay boyunca.

Sabahtan gider "sarısütotu"nu toplar, göl kenarına dizer, sabah ezanından önce de, alırdık elimize bıçakları, doğrardık göle otları.

Doğradıkça gölün üzeri beyaz süt toplanırdı. Balıklar sabah yemine çıkıp bu sütü içti mi, sersemlerdi. Bizler de ellerimizde sopalarla sersemlemiş balıkların kafasına  kafasına vurup, atardık dışarı balıkları.

Bizim şehirli çocuklara sürprizimiz de burada saklıydı.

Sarısüt otunun sütü değdiği yeri kaşındırır ve yakardı. Sonra da kabarcık oluşurdu. Bunu bilmeyen  çocukların eline bulaştırır,  balık duasını ettirip, ellerini yüzlerine sürdürüp amin dedirtirdik. Bir de tuvalete çıktılar mı, apış aralarına değdi mi sütlü sütlü elleri, oh...

Bir süre sonra ellerinin değdiği her yer kaşınır, yanar ve kabarırdı. Gün boyu tepinip dururlardı. Bizler de keyiften dört köşe olurduk.

Ama uzun sürmez, birkaç saat sonra her şey normale dönerdi.  

 

Bir de “keriz kirpi” avına çıkardık geceleyin.

Gündüz çalışırdık eşek gibi, e gece de oyun zamanıydı bizim.

Gece yarısına doğru, hava hafif kararmaya başladığında, başlatırdık kirpi avını.

Kirpi avı için gerekli malzemeler.;

Bir adet  boş yağ tenekesi.

İki adet  kol uzunluğunda sopa.

Ve bir keriz.

Alırdık tenekemizi, sopamızı , şehirli saf sosyete çocuğu  misafir kardeşimizi, çıkardık köyden biraz uzağa, keriz tepesine.

Koyardık tenekeyi yüzüstü. Sonra saf kardeşimizi oturturduk üstüne. Verirdik eline sopaları.

Sen yorulma, sadece otur ve tenekeye elindeki sopalarla ,var gücünle vurup ses çıkarmaya başla. Bizler de civardaki kirpileri uyandıracağız. Sesi duyan kirpiler sese gelecek. Sakın korkma sen . Kirpiler kördür, seni göremezler. Sadece duyarlar ve sese gelirler. Biz de zaten gelip onları yakalayacağız der, sevgili arkadaşımızı tenekesiyle baş başa bırakıp keriz tepesinde, köye dönerdik.

Yorulana kadar çalar dururdu bizim sosyete şehirli kardeşimiz.

 Bir süre sonra zaten istese de korkudan bırakamazdı sopayı elinden.

Ne zamanki köyün büyükleri olaya uyanıp bizi azarlar, o zaman tepeye gidip “keriz kirpimizi “ alır dönerdik.

Korkudan ve yorgunluktan bitik hale gelen şehirli çocuk, uyuyakalır, öbür gün şehrine döner, ve bir daha da köye gelmeye cesaret edemezdi.

Çocuktuk,masumduk, ve mutluyduk...

bottom of page