top of page

 

     SAHİPSİZ

 

-Anne, babam gelmedi mi daha. Acıktım. Diye seslendi annesine Özge.

Kalemi bırakıp arkasına yaslanan Mehmet Ali gözlerini kapatıp burnundan soludu. 

-Hala utanmadan eve mi gelecek bu anne ? 

-Ne demek çocuğum o öyle. Evi adamın. Tabi ki gelecek. Dedi Aycan elindeki işi toparlarken. 

-Babamdır demem, sizin yapamadığınızı ben yapacağım, gör bak. Dedi Mehmet Ali sesini yükselterek. 

-Şşşşt. Nasıl laf o öyle baban hakkında. 

Özge ,abisine kaşlarını çatarak bakıyordu. Ne demek istediğini çözemeye çalışıyordu. 

-Ne olmuş anne ya? diye sordu Özge. 

-Yok çocuğum bir şey. Sen işine bak.  

-Dayıma söyleyeceğim bak. Demedi deme sonra.  

-Kimseye bir şey demeyeceksin. Aramızda çözeceğiz biz. Dayın filan bilmeyecek. 

-Babaysa babalığını bilsin o zaman. Utanıyorum ondan. Görmek istemiyorum sıfatını . 

-Saygısızlık yapma. Senin işin değil o. Dersine bak sen.  

Kalktı masadan Mehmet Ali. Odasına yöneldi. Sertçe çarptı kapıyı odasının. 

 

    Haklı ama çocuk. Haklı da, babasına düşman mı edeyim bu yaştaki çocuğu. Dedi mırıldanarak. 

Mehmet Ali’nın okulda sorun yaşaması ilk değildi. Derslere girmiyor, öğretmenlerini dinlemiyor,  okul idaresinden, hatta hatta diğer velilerden de son zamanlarda şikayetler çoğalıyordu. Bir kaç kez okul Rehberlik Servisiyle görüşmüşlerdi. Ama demek ki faydası olmamıştı. Hele hele disipline gönderilmesi de tuzu biberi olmuştu. 

Bütün bu huysuzluklarını, sinirli olmasını, olumsuz davranışlar sergilemesini tamamen babasına bağlıyordu Aycan. Hangisiyle baş edeceğimi şaşırdım. Dur bakalım daha başımıza ne işler açacak dedi mırıldanarak. 

-Efendim anne . Dedi kanepeye uzanmış olan Özge. 

-Yok bir şey çocuğum. Sana demedim. 

  

        Dış kapıda önce dönen bir anahtar sesi geldi, sonra kapı açıldı. 

Anahtarlarını anahtarlığa astı. Ayakkabılarını çıkarıp terliği geçirdi ayağına., 

-Ben geldim. Diye seslendi. 

Sadece Özge karşılık verdi içerden. 

-Hoş geldin babacığım. 

Ceketini vestiyere asarken, birazdan olacakları da az çok tahmin edebiliyordu. Tek bir laf etmeden, doğruca banyoya geçti. Aynada kendine baktı. Yüzü bozulmuştu. İçerde takınacağı ifadenin provasını yaptı birkaç kez. Yok. Oturmadı. Olacaklar belliydi. 

  Elini yüzünü sabunla yıkarken, söylenecekleri ve söyleyeceklerini içinden mırıldandı. Havluyu alıp elini, sonra yüzünü kuruladı. Aynada tekrar kendine bakıp, saçlarını düzeltti. Boğazını temizleyerek banyodan çıktı. Salona geçip direk yemek masasına oturdu. Özge annesine yardım ederek ekmek sepetini, çatalları, kaşıkları koydu masaya. Annesi yemekleri koymuş, salata tabağıyla gelip oturdu. 

-Mehmet Ali yok mu? Dedi cılız bir sesle Hakan, Özge’u öperken. 

-Abi. Babam geldi. Yemeğe oturduk . 

-Bırak kızım. Dedi, annesi. Sonra yiyecekmiş. 

-Ben varım diye gelmiyor değil mi bu soytarı. Dedi Hakan. 

-Neden acaba. Diye karşılık verdi Aycan, hafif alaycı bir ses tonuyla. 

-Söyleyin ben de bileyim. Dedi Hakan. 

-Bırak uzatma Allah aşkına ya. Yemeğini ye. Diye kestirip attı Aycan. Sonra konuşuruz.  

   Yemek boyunca sadece çatal kaçık sesleri duyuldu. Birkaç kez seslense de abisine Özge, kaşıyla gözüyle susturdu annesi Özge’u.  

       Bulaşıkları makineye dizerken, bir yandan da söylenip duruyordu Aycan. Şeytan diyor aç telefonu çağır Davut abileri, gelip bir güzel alsınlar boyunun ölçüsünü de. Çocuklara dua et sen. Hayır içkisi, kâğıdı yetmiyor da , at yarışlarımız eksikti. Aldığı maaş çokmuş gibi , bir de atlara oynuyor paşamız. Utanmaz. Bu kaçıncı ya. Üç ay Kirayı vermemek te ne . Dua et te Mahsum abim duymasın. Davut'a  gitmiş neyse ki ev sahibi. Birincisinde attık dışarı akıllanır diye. Yok. Dediydi Davut abim, bu adam olmaz diye, dinlemedim. Çocuklar ufak  deyince de annem. Ah anne ah. Annen mi yani şimdi suçlu oldu. Evet, annem. Demeseydi affet, bunlar tekrarlanmayacaktı. Annen dedi diye mi affettin yani. Sen de istemedin mi. Tamam ben de istedim ama, çocuklar için affettim. Evet biraz da acıdım belki. Sevmiştim onu. Çok iyiydi başta, sonraları ne olduysa öyle. O zibidi Turan'a bulaştığından beri bozuldu. Dedim ona kaç kere. Bu zibidiyi gözüm tutmadı diye. Yok iyi çocuktur dedi. Al sana iyi çocuk. Anasına, babasına hayrı olmayanın sana mı hayrı olacak  akılsız. Bak nerelere getirdi bizi. Ne sevgi kaldı ne saygı birbirimize. Bıktım. Vallahi bıktım. Diyerek makinenin kapağını sertçe kapayarak, düğmeye bastı. 

     Hakan'ın kumar alışkanlığı, geç gelmeleri, bazı konularda yalan söylemeleri , hele hele bu son yediği halt, Aycan'i iyice çileden çıkarmıştı. Çocuklar etkilenmesin diye çok çaba sarf etmişti ama, Mehmet Ali da çocuk değil ki artık. Kendine ya da ona zarar verirse ne yaparım ben. Seneye Üniversite sınavlarına girecek. Ha kazanır mı bir yerleri, o da meçhul. Bu kafayla da  zaten hiç umudum yok, hiç. Belki Hakan utanır, sıkılır diye bir seferinde takip ederek ganyan bayisinde bastırdı. Etmediği laf kalmadı. Ama Hakan birkaç ay sonra yine başladı oynamaya.  

      Hakan ,Ortamın atmosferini kontrol maksadıyla mutfağa girdi. Ağır hareketlerle raftan bir bardak alıp, buz dolabından şişeyi çıkardı. Bardağa suyu doldurdu. Yudum yudum, ağır ağır içerken suyu, bir yandan da göz ucuyla Aycan’ı süzüyordu. Aycan’daki gerginliği fark etmişti.  

-Eline sağlık, diyerek mutfaktan çıktı.  

 

        Kararını verdi o an Aycan. Yarın bitecekti bu iş. Lamı cimi kalmadı artık. Kafasını mutfaktan uzatarak Hakan’ın peşinden. 

-Yarın Mahsum abimler gelecek. Erken gel. Dedi  sertçe. 

Hakan duymazdan geldi. Ama yüreğinin küt dediğini de gizleyemedi kendinden. Aha dedi içinden. 

-Duydun mu. Sana diyorum. Yarın erken gel. 

-Ama yarın Diyarbakır’a gidecektim ben. Dedi Hakan . Annem aradı, gitmem lazım. 

-Saçmalama, daha geçen hafta gittiydin. Konuşacağız etraflıca. Sonra gidersin artık Diyarbakır’ına, sevgili anneciğine. Diye tamamladı hafif alaycılık bir ses tonuyla. 

       Cevap vermemeyi tercih etti Hakan. Elindeki kumandayla, öylesine kanalları tarıyordu. Kafasında sorular, tedirginlik, biraz da korku vardı doğrusu. 

      Mahsum Abisi Aycan’n ,çevresinde sevilip sayılan, itibarlı, öyle olur olmaz işlerele rahatsız edilmeyen ,hatta hatta akrabalar içerisinde sözü yabana atılmayacak kadar nüfuzlu biriydi.. Konu ona kadar gitmiş ise iş vahimdi demektir . Makinenin su almasını beklemeden yatak odasına geçti Aycan. 

       Hakan gerginliğin farkındaydı. Suçlu olduğunu da bildiği için , bir şey diyemiyordu. Kurbanlık koyun gibi akıbetini bekliyordu.  Aycan'ın kendi kendine  konuşmalarına kulak kabartıyordu ama net duyamıyordu.  

    Aycan  çocukları kontrol ettikten sonra, salona dikiş makinasının başına geçti. Yarına yetişmesi gereken siparişler vardı elinde. Özge ödevlerine yumulmuş, Mehmet Ali odasına kapanmıştı. 

    Hakan elindeki kumandayla televizyon kanallarını dolaşıyordu. Tüm kanallar bitiyor, yeniden tura devam ediyordu.. 

-Bir dur artık bir yerde. Başım döndü. Diye müdahale etti Aycan, bir yandan da elindeki işi yaparak. 

-Yarın bizimkiler gelecek. Sen de erken vedalaş beygirlerinle de eve gel. Ne olacaksa  olsun artık . Sabrım tükendi. 

Sonra bitirdiği işi kutuya kaldırarak, yatak odasına geçti. Hakan da peşinden yatak odasına geçti. Sonra elinde çarşaf ve yastıkla geri döndü salona. 

  

    Öbür gün akşam, Özge odasına kapanmış, salonda olup bitenlere bir anlam vermeye çalışıyordu. Mehmet Ali’ysa, dayısının evinde kuzenleriyle kalmıştı. 

Melek Hanım tekli koltukta, oğlu  Davut kanepeye, Mahsum da diğer tekli koltuğa oturmuştu. Hakan'sa  yemek masasına bir yabancı gibi ilişmişti bir sandalyeye. Aycan çayları koyup  Davut'un  yanına kanepeye oturdu. 

- Mehmet Ali bir hafta uzaklaştırma cezası mı almış. Diye söze başladı Davut. 

- Gerçi onun canına minnet ama. Dedi Aycan .Baba gibi babamız olsaydı başımızda. Diye kinayeli devam etti. 

-Benimle ne alakası var. Dedi Hakan. 

-Ya damat bir sus ya. Dedi Davut .Utanmadan bir de konuşuyorsun. Hakan oturduğu yerde geriye doğru yaslandı. Başına gelecekleri tahmin edebiliyordu. 

-Babalık yapabilseydin şu çocuğa, bunlar olmazdı. Dedi Aycan. Öğretmensin sözde. Çocuğuna bile iyi örnek olamıyorsun. Diyerek o da azarladı Hakan’ı ,çocuk azarlar gibi. 

-Tamam tamam. Dedi Melek Hanım. Gitmeyin çocuğun üstüne. Hatası varsa konuşursunuz, o da kendine çeki düzen verir . 

-Bırak Allah aşkına anne ya. Dedi Aycan. Ne çeki düzeninden bahsediyorsun. Koskoca adam. Yaptıkları boyunu aştı. Bu kaçıncı. Diğerinde de sen korudun sevgili damadını. Kefili benim dedin. Akıllanır dedin. Kırkı geçmiş adam bundan sonra mı akıllanacak. Yedisinde neyse yetmişinde de odur insan. Ben artık çekemem bütün bunları. Sabır taşım çatladı anne. Artık kimseyi çekecek halim kalmadı benim. Çocuklarımı da gül gibi büyütürüm tek başıma. Bu saatten sonra bizden bir cacık olmaz. 

-Kestirip atma evladım. Bulunur bir hal çaresi. Dedi Melek hanım, yumuşak bir sesle. 

-Ne hal çaresi be anne. Diğer seferinde ayrılıp, bitirmiştik ne güzel. Hepimiz alışmıştık bir bakıma. İkinci defa evlenmek te nedir ya . Düzelir dedin, akıllanır dedin, kefilim dedin. Hani ne oldu.  Ne olduğunu ben söyleyeyim anne. Rezil oldum, kepaze oldum arkadaşlarıma, akrabalarıma, kolu komşuma, herkese. Sevgili damadını kumar masalarından, ganyan bayilerinden  topladım kadın halimle. Çocuklarım olmasa canıma kıymayı bile düşündüm anne. Kızınım senin. Anla artık beni. Bizden bir halt o-la-maaaaz. Babam olsaydı rahmetli, bunları bir saniye yaşamama izin vermezdi biliyor musun. Hem ne olur sen karışma artık anne. Karışma ! Şu ek işler ,dikiş nakış olmasa, beyefendinin maaşını mı görüyoruz ki ev geçindirelim. Bana ,çocuklarıma zerre kadar faydası mı oluyor  baba olarak, koca olarak. Kirayı bile üç aydır ödememiş ya. Abimin hatırına üç ay söylememiş ev sahibi, kira ödenmiyor diye. Bakmış olmuyor Davut abime deyivermiş 

-Bu ay hepsini toptan ödeyecektim . Dedi cılız bir sesle Hakan. 

-Öyle mi beyefendi. Beygirlerin yarış mı kazanacaklardı. Tüyo mu aldın Veli Efendi'den. Bir de utanmadan dediğine bakar mısınız. Özrü kabahatinden büyük. Dedi sinirli sinirli Aycan. Ben artık buna karılık yapmam. Gerisini siz düşünün. Dedi ağlamaklı.  

     Melek Hanım bir şey diyemedi. Kızına acıyordu tabi ki, ama bir yuvanın dağılmasına da içi elvermiyordu. Torunlarının babasız büyümelerini istemiyordu. Çocuklarını babasız büyütmenin ne olduğunu gayet iyi biliyordu. 

-Peki  evladım. Ne diyebilirim ki. Kardeşlerin burada, kocan burada. Ne yapacaksanız yapın. Deyip, kalktı, mutfağa doğru yürüdü.  

Kısa bir süre suskunluk hakim oldu salona. 

   

    -Bu böyle gitmez çocuklar. Dedi Mahsum , soğumuş çayından bir yudum alarak.  

-Kaç zamandır farkındayım olan bitenlerin. Bekliyorum kendinize çeki düzen vermenizi, ama boşuna beklemişim. Artık bu işin çözümü başka. Tezi yok, hemen yarın bir dilekçe veriyorsunuz, anlaşmalı ayrılıyorsunuz. Çocuklar Aycan’da kalacak. Kusura bakma damat , ama senin kendine hayrın yok. Bu durumda çocuklar seninle olmaz. Sonrasında da tayin isteyip gidersin. Çocuklarını istediğin zaman görürsün. Bundan sonrası artık herkes kendi hayatına yön verecek. Kimsenin kimseye hayatı zehretmeye hakkı yok.  Seni severim damat, bilirsin. Ama Aycan benim kardeşim ve çocuklar da yeğenlerim. Ben hayatta olduğum sürece, eğitimleri için ne gerekirse yaparım, kendi çocuklarımdan ayırt etmem. Şükür imkanlarımız müsait. Senden hiçbir beklentimiz olmayacak. Sen kendine yetmeye çalış. Diyeceklerim bu kadar ve kesin. Şimdi kalkıyorum, gerisi sizde. Ne bu konunun devam ettirilmesini ne de tartışılmasını istiyorum. Konu burada kapanmıştır. Allah herkesin yolunu açık etsin. 

  

    Hakan olduğu yerde donup kalmıştı. Tek bir kelime diyemedi. Hiçbir şekilde tepki gösteremedi.Yığılıp kaldığı sandalyede, daha şimdiden kendini bir yabancı gibi hissediyordu. 

     Mahsum, Davut ve Melek Hanım çıkıp gittikten sonra, Aycan de tek bir kelime etmeden odasına çekildi. Sadece Hakan, terkedilmiş bir eşya gibi kalakalmıştı koca salonda. Yapayalnız, kimsesiz. 

     Bir süre gözlerini Mahsum’dan ayıramadı. Mahsum'un dedikleri salonda yankılanıyordu. 

“Tezi yok, hemen yarın bir dilekçe veriyorsunuz, anlaşmalı ayrılıyorsunuz. Çocuklar Aycan’da kalacak. Kusura bakma damat , ama senin kendine hayrın yok. Bu durumda çocuklar seninle olmaz. Sonrasında da tayin isteyip gidersin. Çocuklarını istediğin zaman görürsün. Bundan sonrası artık herkes kendi hayatına yön verecek. Kimsenin kimseye hayatı zehretmeye hakkı yok.  Seni severim damat, bilirsin. Ama Aycan benim kardeşim ve çocuklar da yeğenlerim. Ben hayatta olduğum sürece, eğitimleri için ne gerekirse yaparım, kendi çocuklarımdan ayırt etmem. Şükür imkanlarımız müsait. Senden hiçbir beklentimiz olmayacak. Sen kendine yetmeye çalış. Diyeceklerim bu kadar ve kesin. Şimdi kalkıyorum, gerisi sizde. Ne bu konunun devam ettirilmesini ne de tartışılmasını istiyorum. Konu burada kapanmıştır. Allah herkesin yolunu açık etsin. 

” Yankılanıp durdu kulaklarında. 

 

      Dairenin çelik kapısı sessizce kapandı. Asansörün tuşlarına basarken, Özge’un sesini duydu sanki içerden. 

​- Baba ? 

      Sonra kapandı asansörün kapısı. 

 

      Aylardan Temmuz’du, ama bıçak gibi soğuk geldi dışarısı.  

Döndü,yukarı baktı. Salon dışında tüm ışıklar sönüktü.  

Sonra salon ışığı da söndü.  

        Yüreğindekiler de... 

bottom of page