top of page

     ESMA NUR HANIM

  ​

-Şu Beyaz eşyacıyı arasana çocuğum… 

-Ne oldu anne? Hayırdır! 

- Ara sen! Ara. 

-Tamam anne. Arıyorum. 

- Ne oldu Mümtaz? 

-Yok bir şey. Annem işte bilirsin. Kim bilir ne geldi aklına yine. 

-Aradın mı çocuğum?  

-Arıyorum anne. Bir dakika telefon numarasını bulayım da. 

- Hadi çabuk ol çocuğum. 

- Ne olmuş Aslı. Ne bu telaş? 

-Yok bir şey. Annem şofben alacakmış ta. 

-Ne alaka şimdi? Şofben yok mu evde? 

-Eve değil kız. Buraya alacakmış şofbeni. Sıcak suyu yokmuş ta buranın . 

-Ee ? Ona mı kalmış canım sıcak suyu buranın? 

-Amaan! Bilmez misin annemi. Çocuklar sıcak susuz olurlar mıymış. 

-Hadi çabuk olun program başlıyor. 

     Programdan sonra, kalabalığın dağılmasını fuayede beklediler. Saim'in gözü Esma Nur Hanım'daydı. Etrafının sakinleşmesini bekliyordu, ama  bir türlü fırsatı yakalayamıyordu.   

Aslı da inadına yapışmıştı bu akşam Esma Nur Hanıma. Tanımasa “Ne çok ta severmiş annesini” diyecekti. O mu severmiş annesini ? Evet o.Hadi canım.Serveti için sever o. Miras kalacağını bildiğinden.Peki sen ne için seversin Esma Nur Hanım'ı?  Ben seviyor muyum ki Esma Nur Hanım'ı? Bilmem. Sevmiyor musun? Umurumda değil Esma Nur Hanım. Ben Aslı’yı seviyorum. Aslı’yla olmak için her şeyi yaparım. Her şeyi mi? Evet her şeyi. Onurunu da mı? Hop hoop.Orada dur. Ben onurumu hiçbir şeye değişmem.Hiç bir şeye mi?Tabii.Oldu canım.Gördük seni Hasan'larda.Nasıl böğürüp durduğunu öküzler gibi.O ayrı.İçmiştim o zaman. E bir daha içersin. Yahu sen kimden yanasın oğlum? 

-Saim. 

-Efendim Esma Nur Hanım. 

Esma Nur hanım. Kaç yıl oldu hala Esma Nur Hanım.Anne demeyi hiç beceremedin bu kadına.Saygıdan mıydı,korkudan mıydı, dilin mi varamamıştı. 

Kimseye anne diyemedin rahmetli anneciğinden sonra.Kayın validen Esma Nur Hanım’a bile. Ah anneciğim. Zamansız gittin.Gerçi yaşarken de varlığını kimse fark etmedi ama. Yokluğunun zaten kimse farkında değil. Hele babam. Dünden hazırmış sanki Hamza Efendi. Daha kırkın çıkmadan bulup evlendi yaşça da küçük hemşirenin biriyle. Gidiş o gidiş. Arayıp sormuyor bile Saim’ini. 

-Bir sorunun mu var çocuğum? 

Her şeyi de nasıl anlarsın bir bakışta. Bir sorunun mu var çocuğum?  Yok mu yani sorunum. Kaç aydır kaçıyor kızın benden. Olamaz mı yani sorunum Esma Nur Hanım?  Sence sorun yok mu çok bilmiş Esma Nur Hanım. Yani ben böyle aylardır it gibi dolanıyorsam keyfimden mi Esma Nur Hanım .  Senin o şımarık kızını nasıl ikna edeceğim diye yol göstereceğine . 

-Affedersin Esma Nur Hanım. Zamanınız varsa . 

-Yok zamanı Saim .Yok zamanı kadıncağızın. Dedi Aslı araya girerek … 

-Şşşşşt ! Edepsizlik yapma! Benimle konuşuyor çocukcağız. 

 Çocukcağız.Evet çocukcağız.Ne deseydi yani. Beyefendi mi.  Saim’ciğim  diyebilirdi.. Saim’ciğim . Evet . Saimciğim diyebilirdi. Hadi canım  sen de . Kaç yıldır hep nasıl seslenir sana. Çocuğum. Çocuğum ya. Demek ki neymiş? Hep çocuk olarak görüyormuş seni  Saim’ciğim. 

-Ne yaptınız çocuğum şu şofben işini ? 

-Tamamdır anne. Yarın halledeceklermiş. 

-Bu şofben işi de ne  böyle Allah aşkına anne ya ! 

-Şşşt. Karışmayın siz.. 

Karışamazlardı ki zaten Esma Nur Hanımın işine. Aylardır uğraşmıştı bu çocuk yuvasını yenilemeye. Yıllardır ilk yapıldığı zamanlardaki gibi duruyordu. Çatısını, boya badanasını, ranzaları, yatakhanesi, yemekhanesi, banyosu, tuvaletler.  Ne varsa yenilemişti Esma Nur Hanım. Rahmetli görseydi pek mutlu olurdu . Nur içinde yatsın. 

İlk günlerde çocukları karşıydılar bu yuva işine ama,  Esma Nur Hanım dinlemedi kimseyi. 

-Sizler de şimdi o yurtta kalıyor olabilirdiniz  çocuğum. Ya da çocuklarınız. Demişti. 

 İyi de Esma Nur Hanım.  Benim işe de bir el atsanız ha.  İmanım gevredi be. Gecem gündüzüm belli değil. İt gibi dolanıyorum ortalıkta. 

-İyisi mi sen akşam eve uğra çocuğum. 

-Tabi Esma Nur Hanım. Akşama uğrarım. 

       Yokuşu çıkarken Dünyanın tüm yükünü taşıyor gibiydi omuzlarında.  Arkasından seslenen Suat’ı  duymadı bile. Gıcık mıcıktır Suat ama, iyi çocuktur yine de. 

-Neyin var oğlum görmeden geçiyorsun. Seslendim duymadın. 

Uğraşamayacaktı şimdi bu halle. Sessiz kalmayı yeğledi. 

-Gel şurada bir çay içelim. Dedi Suat. 

Kolundan tutup Saim’in , adeta sürükleyerek sağdaki  kahvehaneye girdiler. Camın önündeki masa boştu. Saim yığılır gibi kendini sandalyeye bıraktı. Gelen garsonu fark etmedi bile. Çayları Suat söyledi. Biri açık olacaktı, şekersiz. 

-Söylesene lan  oğlum. Ne oldu ? 

-Yok bir şey ya ! Her zamanki şeyler. 

-Konuşmadın mı  Semanur Hanımla ? 

-Esma Nur Hanım . Semanur değil. Diye düzeltti Saim. 

- Her neyse işte . Konuşmadın mı o kadınla? 

- “O kadın “değil bi kere. Kayın validem. 

- Halla halla ! Toz konduramadığın “ o kadın”la konuşmaya cesaretin yok ama. 

-Ya cesaretle alakalı değil be oğlum. Saygıdan benimkisi. 

-Tabi canım. İnandım ben de. Resmen ödün kopuyor be ! 

       Evet ödüm kopuyor. Kopuyor ama, saygım da var. Seviyorum da aslında kadını.  Belli etmez ama, o da sever beni yani. Sevgi dolu .Kızı da ona çekseydi ya.  O daha çok babasına çekmiştir. İyi ama babası da çok saygıdeğerdi. 

-Çayını diyorum. Soğutma ! 

 

      Kapıyı Aslı açmıştı ama, gözlerine bir saniye bile olsun bakmamıştı Saim’in. Hiçbir şey demeden mutfağa yönelmişti. Ayakkabısını ayakkabılığa bırakıp, terliklerden birini ayağına geçirdi Saim.  Tarhana  çorbası kokusunu alıyordu. Bir de sanki Patlıcan dolması mı ne. Aslı ocaktaki tencereyi karıştırıyordu. Mutfak kapısının orda durarak, Aslı'nın dikkatini çekmeyi bekledi. Aslı’dan gelecek tepkiyi kestirememekle beraber, konuşacak cesareti de kendinde bulamıyordu. Aslı Saim'i fark etmemiş gibi  davransa da , göz ucuyla Saim’i  yokluyordu. 

-Kim geldi çocuğum?  

-Ben geldim Esma Nur Hanım, Saim. 

Ben geldim ama kızın oralı bile değil. Allah benim bin belamı versin de kurtulayım. Ne gecem kaldı ne gündüzüm. Sersem tavuklar gibiyim Allah canımı alsın . Maymuna döndüm lan ortalıkta. Ne işe verebiliyorum kendimi, ne de hayata. 

-İyi akşamlar Esma Nur Hanım.. 

-Gel çocuğum. Hoş geldin. 

………. 

- Geç otur şöyle bakayım. 

…………. 

- Zayıflamışsın sen. 

………………. 

- Kaldır bakayım kafanı. 

…………… 

-Bak bakim bana. 

​ 

Bir kelime daha ederse böğüre böğüre ağlayacağım yemin ederim. Sustu. İçimi mi okudu lan bu kadın. “Bu kadın” mı ? Tövbe de oğlum. Ermiş lan bu.  Yemin ederim içimi okuyor bu kadın. 

-Ah evladım. Ah evladım. Görüyor musun yaptığını? 

Ne yapmışım lan ben ?  

-Bir deri bir kemik kalmış çocukcağız . 

 Hadi ya ! O kadar mı ? 

-Ah be  çocuğum. Ah be çocuğum. Büyümeyecek misin sen ? 

Ne diyor lan bu kadın. Korkudan mıdır, saygıdan mıdır bilmiyorum , cevap veremiyorum. Elindeki kitaptan okuduğu bir şeyler midir söyledikleri. Bana mı söylüyor, kiminle konuşuyor anlamıyorum ki . 

-Mutfaktaki işini bitir de gel çocuğum. 

Mutfakta işi yok ki üçkağıtçının. Oyalanıyor. Oyalanıyor mu ? Oyalanıyor tabi. Tanırım ben. Tanır mısın ? Tanırım tabi. Kaç yıllık karım. 

-Oyalanma çocuğum. 

 O akşam, Esma Nur Hanım, Saim, Aslı. Konuşmaktan çok sustular.  Daha doğrusu  Esma Nur Hanım konuştu, Aslı sustu. Saim  sustu. 

Evliliklerinin daha ikinci yılında, Aslı'nın Saim'e sanki soğuk davranması, annesinin yalnızlığını bahane ederek, sık sık annesinde kalması, işten  ayrılması,Saim’e zaman ayırmaması, ne zaman konuyu açmaya kalkışsa hemen araya alakasız bir konu koyup kaybolması, Saim’den iyice uzaklaşması, ve sebebini bir türlü açıklamaması, Saim’i kahrediyordu.  

Bütün bunlara rağmen hala onu ilk günkü gibi çok seviyordu. Seviyordu ve bu  karşılık bulmayan sevgi onu öldürüyordu. 

Esma Nur  Hanım bütün bunların farkındaydı ama, yapacak pek bir şeyi de yoktu sayılır. Aslı’yla defalarca konuşmuştu ama boşunaydı. Esma Nur Hanım önceleri Saim’in başka bir ilişkisi vardır da , karı koca zamanla kendi aralarında bir çözüm bulurlar diye düşünmüştü.  

Aslı, böyle bir şeyin asla olmadığını, Saim’in günahını alamayacağını, ama bu evliliğin bitmesi gerektiğini söylüyor , başka bir açıklamada da bulunmuyordu. 

 

     Esma Nur Hanım sabah kahvesini içmek için mutfağa girdiğinde,  Aslı evden çıkmak üzereydi. Bu sabah  bu kız  daha bir solgun mu görünüyordu ne ?Dedi içinden. 

-Dur bakayım şöyle. Hasta mısın sen çocuk ? 

-Hayır iyiyim anne. 

-Bir doktora görünsen  evladım. 

Cevap vermeden çıktı Aslı. Kahvesini yudumlarken Esma Nur Hanım, aklı Aslı’da kalmıştı. 

O sırada kapının zili duyuldu. Fincanı tabağına bırakarak kapıya doğru yöneldi.Aslı’dır dedi kendi kendine . Bir şey unuttu herhalde. 

-Kim o ? Dedi. Cevabı beklemeden  kapıyı açarken, bir yandan da , neden hep “kim o“ diye sorulur, ama cevap beklenmeden de kapı açılır diye  gülümseyerek kapıyı açtı. 

-Saim ? Ne işin var oğlum bu saatte. 

Saim’in yüzü kireç gibi bembeyazdı. Dudakları titriyordu. Burnundan aralıksız nefes alıp veriyordu. 

-Korkutuyorsun  beni çocuğum. Dedi Esma Nur Hanım, bir adım geri çekilerek. 

-Anne! deyiverdi Saim.” Anne” .Yıllardır bu kelimeyi kullanmamıştı Saim. Annesi öldükten sonra, sevgiyle karışık,saygı duyduğu ve belki biraz da çekindiği  Esma Nur Hanım’a bile “Anne “ dememişti. 

Esma Nur Hanım , olağan dışı  bir şey olduğunu anlamıştı.  Ellerinden tutup içeri aldı Saim’i. Yanaklarını avuçlarının içine alarak, gözlerine baktı.  Seksenine gelmiş olan Esma Nur Hanım, daha önce hiç bu şekilde korkuyla bakan gözlerle karşılaşmamıştı. 

 -Ne oldu çocuğum? dedi. 

Saim hala kendine gelememiş, göğsü şiddetle inip kalkıyordu. Sadece  fısıldar gibi “ Anne” diyordu.Esma Nur Hanım, onu kanepeye oturtup, mutfağa yöneldi, buzdolabını açıp  küçük cam damacanayı çıkardı.Raftan aldığı bardağa suyu aceleyle doldurup ,damacanayı tezgahta bırakarak salona döndü. 

 O sırada  Saim’in elindeki zarfı fark etti. Gözlerini Saim’in elindeki zarftan ayırmadan , su bardağını sehpanın üzerine bıraktı. Saim, bir Esma Nur Hanıma, bir elindeki zarfa  baktı.  Esma Nur  Hanım ani bir hareketle Saim’in elindeki zarfı çekip aldı. 

Ömrünün en zor işini yapıyormuş gibi, dünyanın en büyük acısını çekiyormuşçasına zarfı  açmaya çalıştı. 

-Aman Allah'ım . Dedi acıyla fısıldar gibi. Zarfı açmadan tekrar sehpanın üzerine bıraktı. 

-Aslı’nın hayatında başkası . Demeye kalmadan, dakikalardır nefessiz kalan Saim , hıçkırarak  geriye yıkıldı. Esma Nur Hanım ne yapacağını şaşırmış bir şekilde, bir yandan Saim’in yüzünü okşuyor, bir yandan “ Aman Allah'ım ! Aman  Allah'ım “ diye sayıklıyordu.  

Neden sonra telefona doğru yöneldi. Saim, hala nefes almaz bir durumda, sara nöbeti  geçirircesine  hıçkıra hıçkıra ağlıyor ,“Aslı . Aslı .”diye  tekrarlayıp duruyordu. 

Esma Nur hanım, Mümtaza ulaşmaya çalışıyordu. O arada kapının çalındığını duydu. 

Kapıyı açtığında, Aslı yıkılır gibi annesinin kollarına tutunmaya çalıştı.  

Esma Nur Hanım şok içerisindeydi. Ne yapacağını bilemeyecek durumdaydı. İçerde Saim, kapıda Aslı ,hangisine ne diyeceğini, ne yapacağını bilemeden” Aman Allah'ım.Aman  Allah'ım “ deyip duruyordu. 

Aslı Saim'in karşısındaki koltuğa yığılırken gözleri sehpanın üzerindeki zarfa ilişti. 

-Olamaz. Diyerek  zarfa uzandı. Esma Nur Hanım daha atik davranıp zarfı aldı. Kendisinden beklenmedik bir ses tonuyla, bağırarak… 

-Burada  neler döndüğünü bana  hemen  anlatın. 

-Anne lütfen .Dedi aslı. Lütfen o zarfı bana ver. 

Saim , yığılıp kaldığı yerden büyük bir acı ifadesiyle , gözlerinden yaşlar akarak aslıya bakıyordu.Aslı, Saim’le göz göze gelmemeye çalışsa da, ikisi de  büyük bir acı içerisindeydi. 

-Neden Aslı. Neden ? dedi Saim. Neden söylemedin bunca zamandır? 

-Neyi söyleyecekti çocuğum ? Dedi  Esma Nur Hanım bağırarak. 

Büyük bir sessizlik kaplamıştı salonu. 

-Konuşsanıza .Söylenmeyen nedir . Gizlenen ne . Anlatsanıza . Öldürecek misiniz siz beni ? 

Esma Nur hanımın ses tonunda, emirden çok, istekten çok, yalvaran bir annenin ses tonu vardı. 

-Söylesenize evladım. Neler oluyor . 

Saim ağzını açacak olmuştu ki: 

-Lütfen Saim .Dedi Aslı. 

Saim büyük bir acıyla kıvranıyordu.  Bir aslıya bakıyordu, bir Esma Nur Hanıma. 

-Aslı hasta anne.Çok hasta . O ölüyor. Deyiverdi  hıçkırarak. 

Büyük bir sessizlik kapladı ortalığı.Bebekken en diri vücutlu çocuğum demişti Aslı için. En sağlıklısı.Mümtaz’dan sonraki üç çocuk ta yaşayamamıştı. Sonra Aslı doğdu.” Peynir gibi teni var “demişti babası. ”Pembe pembe” demişti . Anneme çekmiş” derdi babası. “Annemde böyle etli butluydu” derdi rahmetli. Hasta mı dedi bu çocuk . Okula başlarken ayrılamamıştı benden ilk gün. Hasta mı Aslı . Okuma-yazmaya ilk geçenlerin arasındaydı Aslı.” Ölüyor mu dedi bu oğlan?”  Öğretmeni kurdele takmıştı nazar boncuklu. Kim hasta ki . Okuma Bayramı yapmışlardı bir de . Aslı? İp atlamayı öğrenirken ipe takılıp düşmüştü de , dizini kanatmıştı bir keresinde. “Kim ölüyor?”. Dizine değil de dantelli çorabına ağlamıştı canım . 

Ne dedi bu çocuk şimdi?  Liseyi birincilikle bitirdiğinde pastaneye gitmiştik hep beraber. Nasıl hasta ?Sonra üniversiteyi kazanmıştı da babası mevlüt okutmuştu rahmetli .”Hasta “mı dedi bu çocuk ? İşe başlamayı ne çok bekledi ama. Bu oğlan da kim böyle salya- sümük? Hani bir oğlana aşıktı da  ,Mümtaz sevmemişti çocuğu. Aslı ? Mümtaz nerede kaldı ki?  Bu kanepedeki çocuk ta kim..? Aslı ? Ölüyor mu dedi bu oğlan  Aslı için? Bu oğlan da kim böyle? Aslı? Kızım? Babanı ara da Mümtaz’a baksın .Tavan mı çöküyor Aslı? Ne çabuk akşam oldu çocuğum? Şu oğlana söyle de evine gitsin artık. Aslı? Merak eder annesi çocuğum .Çok karanlık . Kolum uyuştu sanki çocuğum. Işıkları yaksanıza. 

​ 

Saim, her hafta bir demet çiçekle, Aslı’yı mezarlıkta ziyaret edip, Esma Hanım’dan konuşuyorlar. Sonra yine bir demet çiçekle Hastanedeki Esma Nur Hanım’a uğrayıp, Aslı’dan konuşuyorlar. 

Esma Nur Hanım konuşulanları anlamasa da, anlıyormuş gibi dinliyor. 

bottom of page