top of page

ERZURUM YAHŞİ GÜZEL

Yıl 1986 .

Atamamın yapıldığı Erzurum'a , göreve başlamak için , Kars otobüs şirketinin gece saat 10 otobüsüyle yola çıktık. Aylardan Eylül. Üzerimde kısa kollu bir gömlek, ve kumaş pantolon. Otobüs tıklım tıklım. Boş koltuk yok, araya geçtik. Uyku uyuyamazsın, sürekli gelip geçen muavine yol vereceksin, belki yol boyunca birileri iner de koltuklardan biri boşalır ve oturursun diye umutla beklersin. Ama nedense her kes son durağa bilet almıştır sanki. Boşuna bunca yol umut beslersin.

 

Sabah 6.30 da Erzurum otogarına vardık. Otobüs perona yanaştı. Yolcular uykulu gözlerle toparlanmaya başladılar.

Muavin,  Erzurumlu değilseniz anlayamayacağınız bir Türkçe'yle, ve biraz da yorgun sesiyle,  Erzurum'a varıldığını, ineceklerin inmelerini, Kars'a devam edeceklerinin araçtan ayrılmamalarını, bu otobüs firmasını seçtiğimiz için teşekkür ettiklerini filan gibi bir şeyler söyledi galiba.

Derken otobüsün kapısı açıldı. Aman ya rabbim,  sanırsın ki Kafkasya'nın kapısı açıldı . Zemheri.

Daha araçtan inmeden böyleyse eğer, resmen donarım. Diyarbakır'da kolsuz gömlek giyerken, Erzurum'da bu ne böyle. Kimseler de demedi ki bana, kalın bir şeyler al yanına.

Millet çıkarıp  oradan  buradan ceketlerini, kazakların giymeye başladı.

Otobüsten dışarıya adımımı attım, refleksle tekrar içeri döndüm. Ama burası Erzurum ve inmem lazım.

Evliya Çelebi abimizin anlattığı  geldi aklıma.

Erzurumlu kedi damdan diğer dama atlarken, daha diğer dama varmadan donuyormuş diye.

Kesinlikle gerçektir. 

 

Şaşkınım. Otobüsten dışarıya adımı attım, geri kaçtım içeri. Ben hayatımda böyle soğuk görmedim. Çaresiz indim aşağıya.

Üzerimde kısa kollu bir gömlek, ve kumaş, yazlık bir pantolon. Üşümem bir yana ,kendimi bir garip hissediyorum. 

Birkaç saniyelik şoktan sonra, şehir merkezine nasıl gidilir diye sordum. Taksi tutacaksın dediler.

Bindim taksiye, Milli Eğitim Müdürlüğüne gideceğimi söyledim. Taksici de uyudu uyuyacak. Soğuktan sanırsın yanmış. Taksi sıcaktır diye düşündüm ama, dışarıdan farkı yokmuş.

Milli eğitim binasına vardım ama, mesainin başlamasına saatler var. Hava soğuk. Tir tir titriyorum. Gelip geçenler tuhaf tuhaf bakıyor. Öğretmenim desem inanan olmaz. Çapulcu ya da dilenci, ya da kimsesiz sanırsın.

Baktım karşıda bir sabahçı kahvesi. Girdim içeri. Oh..  Sıcacık. Soba yanıyor orta yerde.  Birkaç masa var, pek kimseler yok daha bu sabahın köründe. Bir evsizler, bir de itler derler ya. Bir de ben  şaşkın.

Yaklaştım sobanın yakınındaki masaya. Uzanıp yatasım geldi.

Çay alabilir miyim dedim.

Ellili yaşlarda, pos bıyıklı, çatık kaşlı amca , elinde küçücük, ince belli bir bardağı, yanında ufacık tefecik şeker kırıntılarıyla koydu önüme.

Baktım kaşık yok, çay abdest suyu gibi, açık açık.

Alışmışız Diyarbakır'da demli, biraz daha büyük bardakta, kesme şeker ve kaşıkla.

-Bir kaşık alabilir miyim dedim, kısık bir sesle.

Geldi yanıma pos bıyıklı çatık kaşlı amcam.

-Nerelisin. Diye sordu tok bir sesle

-Diyarbakır'lıyım dedim usulca.

Önümdeki bardağı, şeker kırıntılarının olduğu kutucuğu alıp gitti.

-Aha dedim. Çay da yok anlaşılan dedim içimden. Dışarıya soğuğa atmasa bari diye dua ediyorum sessizce.

Çünkü O zamanlar , Diyarbakır sol, Erzurum sağ olarak bilinir. Düşmanlarmış gibi yani.

O sırda güzel amcam, büyük bir bardakta, demli bir çay. Yanında kaşık, yanında kesme şekerle buyur yeğen dedi.

O yeğen diyen dilini yerim senin ben amcam. Bir sevindim, bir mutlu oldum. Kıpırdadı içimde kelebekler, Bir ısındım, unuttum soğuğu, zemheriyi , kısa kollu gömleği, yazlık pantolonu, sağı solu filan.

Üçüncü bardaktan sonra kendime gelmişim. Saat ilerlemiş. Milli eğitim müdürlüğüne gitmeliyim. Ama böyle kısa kollu gömlekle çok fena, çok saçma.

Teşekkür ettim, çay parasını almayan  pos bıyıklı amcama, ikramı   ne kadar makbule geçti bilemezsiniz. Meğerse sağ-sol diye bir şey yokmuş. Hepimiz kardeşmişiz.

Kahvehanenin karşısındaki mağazayı gözüme kestirip, selamün aleyküm dedim.

Altmışlı yaşlarda, hafif sakallı, nur yüzlü dayım benim.

Beni o halde görünce , ben daha bir şey demeden, kalınca bir kazak, ve bir ceket çıkarıp koydu önüme.

-Giy bakalım, olacak mı.

Giydim. Olmaz mı. Yılların getirdiği esnaflıkla ,bedenimi benden daha iyi biliyormuş dayım.

Ama işin tuhafı, giysi parasını versem, Diyarbakır'a dönecek param kalmayacak biliyorum. Giymesem de soğuktan donacağım. Onu da biliyorum.

-Param çıkışmayabilir .dedim  biraz utanarak.

-Çıkışınca verirsin . Dedi, sırtıma ceketi geçirerek.

Bir daha baktım sağıma -soluma. Ve Kardeş halklara.

Giydim.

Milli eğitim müdürlüğüne gittim. Kararnamemi aldım.

On beş günlük Mehil Müddeti sonunda, Horasan İlçesi, Teknecik Köyü, Mağaracık mezrası ilkokulunda göreve başladım.

Aylar sonra nur yüzlü dayıma uğradım.

-Çıkıştı dayım. Dedim.

-Çay söyle oğlum. Dedi çocuğa.

Erzurum yahşi güzel….

bottom of page