top of page

ÇİLEK ÇİÇEĞİ

 

       Çevresinde akasya sıralanmış bir dere yatağında ağaçlar altındayım.

Ağzından gemini kurtarıp özgürlüğe kaçan kısrak gibiyim.

Yabancı  bir çilek  tadı.

Bu gözlere bakamıyorum.

Ama neden bana bu kadar yakın, ve bu kadar  uzak bu gözler.

Saçların neden bu kadar sarı mı ne ? Daha demin kestane miydi.

Neden tenimde bu sıcaklık ve titreme. Bu pürüzsüzlük .

Ve ağzımdaki bu çilek nereli.

Kimim ben?...

Ne zaman?...

Nereden?....

Ağzımda...

Kızıl.... Hayır sarı....

Çilek... Bu tat...Dilim nere kaçtı ?.

İllede bu ne?...

Neredeyim?...

Nerdemiyim?..

.Çok sıcak ve donuyorum...

Ben ben miyim?... Yoksa yok muyum?..

Ağzım ,dilim nerde?.. Bu ağız ve bu dil de kimin...Bu çilek?... İlle de çilek tadı...

       

 O anda ne yağmur ,ne  kar, ne  mantar  toplamağa giden ve hala dönmeyen kadınlar.

 Ne çay, ne sigara,  ne ders, ne hoca...

Ne sessizliğin  sağırlık yaratan tekdüze ve o kadar da çok düze uğultusu, ne okul  ,ne gelecek korkusu.  

Ne sosyal statü, ne emperyalizm, ne demokrasi, ne  de “Lenin diyor ki” ...

Ne faşizm, ne Nazım'ın Memedi,  ne anne- baba...

Ne yaşasın halkların kardeşliği, ne de kahrolsun Amerika…

 

Ağzımdaki çilek yere düştü .

Dondu birden tenimdeki sıcaklık...

Geri geldi kuruyası dilim, ağzım .

Gitti saçlar sarı, kestane ve kokusu cennetin.

Karşımdaki gözler uzaklaştıkça uzaklaşıyor. Tutamıyorum kirpiklerinden….

         

“Allah belanı versin bekçi…!!!!”

İşte sırf bu yüzden sevmiyorum bekçileri…

        

Hep kahverengi giyer  bütün bekçiler , renklerin en küflüsü....

        

Şapka ve göğüslerindeki sivri uçlu yıldızları ,hep batar yıllardır içime içime, sancıtır..

Ve hep şişmandır tanıdığım  bütün bekçilerin karıları.

        

Ve kaç tane olursa olsun, hepsi sıskadır çocukları bekçilerin…

  “Allah belanı versin bekçi…!!!!”

   

 Çilekleniyorken  güzel güzel  bütün herşey, sırası mıydı şimdi  ..

"nnnnoooluyooo lan  ordaaaa!!!"  

bottom of page