top of page

Melemen

Sevgili günlük.
Okulların tatil olmasıyla beraber, nereye gidelim tartışması başladı bizim evde. 
Annem İzmir'e gidelim derken, babam ,Şavşat'a gidelim dedi. Bana soran yok. Bir kaç gündür bu tartışma sürüp gidiyor. 
Neyse ki bana da sorma gereğini duydular en sonunda.
Akşam yemeğinde ,babam :
-Sen söyle bakalım Nisan Hanım. Bu  yıl nereye gidelim? İzmir'e mi yoksa Şavşat'a  köye mi gidelim ? dedi.
Ben zaten önceden fikrimi belirlemiştim kafamda. Hiç tereddütsüz
-Köye gidelim .dedim. 
-Aa.neden köye? dedi annem. 
-Kaç yıldır İzmir'e gidiyoruz anneannemlere.  bu yıl da köye gitmeliyiz .dedim. Hem orda doğdum ama, küçükken bir defa gitmişiz. tam zamanı dedim.
Annem de razı olunca hazırlıklar yapıldı.
Babam işlerini düzenleyip, annemin de yıllık iznine denk getirip çıktık yola.
Ne kadar gitmişiz bilemem kardeşim Asel Neva hemen uyudu zaten. Benim de biraz sonra uykum geldi, uyumuşum.
Bir ara gözlerimi açtım. Aman Allahım! Bu ne güzellik. 
Sağımızda yemyeşil ormanlarla kaplı dağlar, solumuzda masmavi bir deniz. Sağa mı baksam ,sola mı baksam.
ikisi de o kadar güzeller ki, bir sağa ,bir sola bakınayım derken başım döndü. Bunu fark eden babam uygun bir yere arabayı çekip park etti.
-İstersen inelim de doğanın keyfini öyle çıkaralım .dedi.
Annemin yolluk olarak hazırladığı poğaçalar ve meyve suyu eşliğinde manzaranın tadını çıkarmaya başladık. o sırada kardeşim Asel Neva da uyanmş, anlamsız sesler çıkarıyordu. Annem onu kucağına alıp temiz havada biraz durdurdu.  Altını değiştirip, sütünü içirdikten sonra, tekrar yola koyulduk.
Ben Şavşat'ta doğmuştum. ama sık sık gittiğim bir yer değildi. Hep halallerini kurdum yolda. 
Nasıl bir yer acaba? Uzak olduğunu biliyordum. Ne kadar uzak dediğimde babam:
-Nerdeyse İzmir'in iki katı kadar . demişti. 
Olsun du. Hem Muhammed amcamı,  Ayten Babaannemi,Asuman ve Arzu halalarımı, Yasemin yengemi ,ve hatta hatta kuzenim Yüsra'yı da görebilecektim. 
Ama gerçekten de çok uzakmış. Git git bitmiyor.
-Nihayet geldiiiiik .dedi babam. 
Şöyle bir etrafıma bakındım ,babaannem, halam, amcam ,yengem herkes arabanın etrafını sarmış inmemizi  bekliyorlar. 
Önce babam indi. sonra inmemiz için kapıyı açtı. babamla babaannem sarıldılar ,sonra halam babama sarıldı, sonra amcam sarıldı, biz bakıyoruz öyle. derken annem de arabadan indi, babaannemle sarıldılar, sonra halam ,sonra yengem, sonra amcamla sırıldılır. Ben daha  arabadan inmeden, halam beni tutup kucakladı, muck muck öptü, sonra babaannem öptü oramdan buramdan, amcam birşeyler diyerek öptü beni, yengem de öptü.
O arada kardeşim Asel Neva'yı görecektiniz. Kimi görüyorsa basıyor çığlığı. Yapışmış annemin kucağına ,nasıl ağlıyor ,nasıl ağlıyor. Derken, valizlerimiz, eşyalarımız, poşetlerimiz yüklenip tahta merdivenlerden yukarı çıkarıldı. Biz de biraz bahçede oyalanıp yukarı çıktık. 
Girdiğimiz odada ,yatay bir sandık gibi bir soba vardı. Bu havada soba mı  yanıyordu. 
-Bu soba neden yanıyor baba .diye sordum.
-Bunun adı kuzine. dedi. Hem soba ,hem fırın, hem de ocak görevini yapar. Bu her zaman yanar kızım. dedi. 
Kuzinenin üzerinde büyükçe bir kova ,yanında bir çaydanlık, ötesinde ,buharı tüten iki tencere vardı.
Kardeşim hala annemin kucağındaydı, çaktırmadan etrafı süzüyordu. Ama hala  kimseyle göz göze gelemiyordu.
O sırada dışardan tiz bir ambulans sesi gibi bir ses geldi.
-Baba bu ne ? dedim. Asuman halam tutup kollarımdan
-Haydi gel bakalım nedir bu . dedi. 
Ürkerek ,küçük adımlarla, balkonun ucuna kadar halamın korumasında geldik. Aşağı bakarken ,birkaç tane inekten biri başını yukarı kaldırmış möleyip duruyordu. 
-Bak! Sana hoş geldin diyor. dedi halam gülereek. Ben de başımı aşağı uzatarak mööö dedim. Sonra yine inek möledi, ben möledim. Karşılıklı möleştik bir kaç sefer. Güzel bir oyun gibi gelmişti bana.
O kadar yorulmuşuz ki, yemekten sonra hemen uyumuşum. Bir ara tatlı tatlı akan suyun sesiyle beraber, daha önce hiç duymadığım seslerle uyandım. Daha önce bu kadar güzel, deliksiz bir uyku uyuduğumu hatırlamıyorum. O kadar güzeldi ki, gözümü açtığımda hava aydınlanmıştı.
Nuri Dedemin evlerinin biraz yukarısında bir dere, usul usul akıyordu. Akarken o kadar güzel ses çıkıyordu ki. Sonra  çeşitli kuşlar ötüyor, köyün etrafında otlayan inekler mölüyor, doğanın  güzel sesleri birbirine karışıyordu. Bambaşka bir dünyadaymışım gibi.
Bir haftalık köy hayatından sonra eşyalar toplandı, yine arabaya binildi ,yine herkes herkese sarıldı, kardeşim Asel neva yine herkese ağladı ve köyden çıktık. Biraz ilerledikten sonra babam arabayı durdurdu.
-Ne oldu baba? diye sordum.
-Nuri Dedeni ziyaret edeceğiz  kızım. dedi babam. 
Yolun biraz altında ,sağda, bir kaç tane uzun taş. Taşların yanında küçük toprak kümeleri vardı. Hep beraber oraya indik. Babam önde, biz arkasında bir taşın yanına geldik. Babam ve annem  ellerini açıp dualar etmeye başladılar. Ben de elimi açıp "Allahım, Nuri Dedemi koru, burada korkmasın, zarar görmesin" dedim içimden.
Kardeşim Asel Neva da annemin kucağında, Nuri Dedemin mezarına gözlerini dikmiş,öylece duruyordu. Kim bilir ,belki o da dua ediyordur Nuri Dedesine.
Sonra, babam mezar taşını okşayıp "hoşçakal baba" dedi. Ayrılırken de yine dualar ediyordu.
Arabaya doğru ilerlerken, bir ara dönüp Nuri Dedemin mezarına baktım," hoşçakal "diye el salladım. Göremedim ama, sanki Nuri Dedem de bana el sallıyordu.
Arabaya bindik, araba hareket edince, sağdan soldan o kadar güzel manzaralar vardı ki, yeşilin her tonundan çeşit çeşit ağaçlar, köyler, inekler, yolda ilerleyen insanlar ve gittikçe uzayıp giden yollar.
Kaç saat geçti bilmiyorum. Babamın sesiyle uyandım. 
-Burda durup dinlenelim. hem acıktık ta zaten. Buranın Melemenini yiyelim .dedi.
Annem :
-Melemen soğansız mı  olur?soğanlı mı ?. diye bir tartışma açtı. 
-Tabi ki soğanlı olur. dedi babam.
-Hayır soğansız .dedi annem.
Babam , kardeşimi bebek koltuğundan çıkarmış, kucağında, lokantaya doğru içeri girdik. Hemen sağdaki masaya buyur etti babam yaşında bir adam. Sandalyelere oturduk. O amca biraz sonra tekrar geldi. Ne istediğimizi sordu.
Babam;
-Siz iyi bilirsiniz. Melemen soğanlı mı olur? soğansız mı ? diye sordu.
Adam gülümseyerek
-Her ikisi de  olur efendim. Her kesin tercihi farklı olur. diye yumuşak bir sesle karşılık verdi.
-Dilerseniz ikisinden de getireyim. isteyen istediğinden yer. dedi.
Biraz bekledikten sonda, adam elindeki tepside ,biri soğanlı biri soğansız olmak üzere, iki bakır tavadaki melemenleri masaya koydu. Yanına çeşit çeşit yeşillikler, fırında yapılmış sıcacık ekmekler, ve ayranları koydu.
-Afiyet olsun efendim .diyerek ayrıldı.
Biraz soğanlıdan biraz soğansızdan melemenleri afiyetle yedik.
Ama sanırım hala soğanlı mı,soğansız mı karar verememiştik. Olsun. İkisi de çok güzeldi.
Üzerine ,adam ,bamama ve anneme çay getirdi. Bana sordu,

-Teşekkür ederim .dedim. 
Annem kardeşimin de karnını doyurduktan sonra, toparlanıp kalktık. Arabaya yerleştik. 
-Hazır mıyız? diye sordu babam, arabayı çalıştırırken. Kemerlerimizi bağladıktan sonra.
-Hazırııız . dedik annemle beraber. Babam sağı solu, trafiği kontrol ederek hareket etti  . 
Bu sefer ,yemyeşil dağları solumuza,masmavi denizi sağımıza almış dönüyorduk. Hafiften sanki uykum geldi gibi oldu. Sağıma baktım, kardeşim Asel Neva uykuya dalmıştı bile. Ben de gözlerimi serbest bıraktım. O arada babamla annemin sesleri bir ninni gibi geliyordu
-Melemen dediğin soğanlı olur.
-Hayır canım . Melemen soğansız olur.
-Sen ne anlarsın ki melemenden.
-Hadi canım .Asıl sen ne anlarsın Melemenden
Soğanlı,soğansız
soğanlı,soğansız
melemen,melemen, melemen...

bottom of page