
GÜLLÜ
Zamanın birinde, Diyarbakırda, genç bir hakem adayımız, ilk profesyonel maçına çıkacaktır.
Daha birkaç gün öncesinden yapacaklarının bir listesini hazırlayıp, her gün gözden geçirir, bu arada nasıl bir şey yapsam da iyi bir izlenim bıraksam diye de düşünür duruyordu..
Bu düşüncesini sevgili eşiyle de paylaşmıştı.
Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır ya ,sevgili eşinden şöyle bir öneri gelir.
"Seremoniden sonra ,herhangi bir hanıma gül verilecektir. Böylece hanımların da maça gelmeleri alkışlanıp, teşvik edilerek, sosyal mesaj da verilmiş olacaktır."
Süper….
Ve işte maç günü gelip çatmıştır.
Her şey planlandığı gibi yürümektedir. Hiç bir sıkıntı yaşanmaz.
İstiklal Marşı için orta sahada toplanılır. Büyük bir coşkuyla marş okunur.
O sırada da tribünü şöyle bir gözden geçirir.
Yok.
Tek bir hanım seyirci yok.
Arka tribünde olur umuduyla geriye döner bakar.
Hayır.
Orda da tek bir hanım seyirci yok.
Fikri veren, kahraman eşi bile maça gelmemiştir.
Kalakaldık mı saha ortasında gülümüz elimizde.
"Tiyatroda, eğer dekorda bir tüfek asılıysa, o tüfek mutlaka patlar "derdi edebiyat öğretmenim Sedat SEVER.
Bizim de elimizdeki güller kullanılmalı, ama nasıl...
Elindeki gülü bir erkeğe verse, yanlış anlaşılıp,adı güllü hakeme çıkacak.Vermese gül elinde kalacak.
Derken, bulur çözümü.
Yardımcı hakemleri ve her iki takımın kaptanlarını da yanına çağırıp beraber orta sahaya gelirler.
Önce elindeki gülü tüm tribüne göstererek orta sahadaki başlama noktasına saplar.
Alkış kıyamet. Müthiş bir fikir…
Sosyal mesaj da verildiğine göre, maç başlar ve sorunsuz biter.
Öbür gün yerel gazetelerde sürmanşet.
Öve öve yere göğe sığdırılamaz.
Manşet şu.
"Güllü Hakem müthiş bir maç yönetti"...